Kısa Kısa #74

Selamlar

*Bir insan neden Lerzan Mutlu'nun fan klübüne üye olur ki?

Ehehehe şaka lan hiçbir şey olmamış gibi hemen yazıya geçeceğimi düşünmüyordun herhalde sevgili okur? Kaç aylık bir aradan sonra tekrar bloga gelmek adeta gizli bir kütüphanedeki çok eski bir kitabı alıp üzerinde tozu pisliği üflemeye benziyor valla. O tadda duygular yaşıyorum şu an. Frrk. Yok ağlamıyorum, gözüme toz kaçtı. Kütüphane pislik yuvası olmuş, tabi kaçar toz. Neyse, nasıl özlemişim ya burayı. Bir takım sebeplerden ötürü buraya uğrama konsantrasyonumu bir türlü sağlayamıyordum. Ama farkettim ki internette yazan adamın en önemli köşesi kendi blogudur. Twitter fenomenliğiymiş falan bunlar hep boş işler gelip geçici. Valla biraz daha uzatırsan ağlıycam ha. En iyisi mi hemen yeni şakalarla blogun tozlu yollarını viledalamaya başlıyım. Muhtemelen hamlamışımdır, o yüzden gülmeseniz bile en azından bi tebessüm edebilirsiniz. Hayvanlığın alemi yok. Demin size hayvan dediğim için özür dilerim. Başlıyorum.

*Yaşlı olmak gerçekten çok zor. Hele şu dönemde yaşayan bizlerin yaşlılığını düşünemiyorum bile. Şu sıralar sürekli bir hareket halindeyiz, bir yandan yürürken müzik dinliyor, aynı anda da akıllı telefondan twitleri vs okuyoruz. Yaşlanınca zaten insan yavaş hareket ediyor. Salondan mutfağa oralama 4 dakikada falan yürüyorsun. Kesin hastalanmazsam falan 70 yaşında sıkıntıdan giderim gibime geliyor. Çünkü gerçekten çok sıkıcı olacak. Kimsenin dediğini anlamayacaksın ve onlar da seninle t.şak geçecekler. Gerçekten yaşlı olmak çok zor. Umarım aktif yaşlı olurum.

*Aktif yaşlı, yazlıkta yaşayan, bej rengi keten şort, uzun beyaz çorap ve beyaz ayakkabı giyen çok zayıf yaşlıdır. Nispeten hareketlidir. Tek hedefim bu.

*Şu hayatta caddede at arabası süren adama gösterdiğim saygıyı bir müsteşara veya valiye göstermem. Gerçekten helal olsun'luk bir iş yapıyor çünkü at arabası süren abi.

*Çok hararetli bir muhabbette anlatıcı olduktan sonra anlattığım şey bitince böyle bir boşluğa düşüyorum adeta mala bağlıyorum. Demin o çeşitli mimiklerle, ses tonu yükseltmeleri-alçaltmalarıyla şov yapan, çılgın atan ben değilmişim gibi mahzunlaşıyorum, süzülüyorum.

*Bülent Ortaçgil'de (soyadındaki -gil'in de verdiği bir etkiyle sanırım) köydeki uzak akraba huysuz emmi tandansı yok mu? Böyle şarkı söylerken kelime kelime, sessiz sessiz anlatıyor amcam, insanın yanına yaklaşıp 'Heee ne anlatıyon dedeee, söyle dedem ne istedin?' diyesi geliyor.

ha benim dedeme, kasketini de takmış

Şimdilik bu ısınma yazısı olsun. Aha buraya yazıyorum                                  (elimi tükürükleyip şu boşluğa sürdüm) her hafta en azından 1 yazı yazıcam artık. Canım blogum benim, cicciii cicciiiiiii. Yerim seni şu tatlılığa bak. Neyse efendim alayınızı öperim, bol bol yorumlarınızı beklerim.


12 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

İş Görüşmesi Maceralarım

Merhabalar sevgili arkadaşlar. Biliyorsunuz askerden döndükten sonra bir müddet iş aradım. Bu süreçte pek çok iş görüşmesine gittim. Sayısını tam hatırlamıyorum ama 7-8 tane oldu diye biliyorum. Bu iş görüşmelerinde kâh komik, kâh ilginç, bazen de üzücü şeyler yaşadım. Noldu lan tecavüze mi uğradın diyen arkadaşlara teesüf ederim. Hayvanlığın lüzumu yok.


Şimdi yazmaya başlama aşamasında insan bir gaza geliyor. "Ohooo bi sürü olay oldu olm, hayvan gibi yazarım ben bunları" şeklinde bir düşünceye kapılmış olsam da şimdi yazıya başlayınca aslında o kadar da komik olayların olmadığını farkettim. Acaba hiç başlamadan bıraksam mı yazıyı?

Neyse dur bakalım, en azından 2-3 farklı iş görüşmesinde olayları tek yazıda anlatırım böylece bütün komiklikleri bir yazıya sıkıştırarak komiklik açısından marjinal fayda sağlarım. Sonuçta 2 sene dış ticaret okudum. Aklımda marjinal fayda diye bir şey kalmış, günlük hayatta da kullanmak istiyorum. Bir nevi gösteriş.

Evet böyle yazıya girişte kâh goygoy kâh geyik (bu arada o a'ların üzerindeki şapkaları yaparken kendimi çok önemli biriymişim gibi hissediyorum, sanırım cidden tırt bir insanım) şekilde başladım ama iş görüşmesi yazısına ama belli ki bu yazıda konuya giremeyeğim. O yüzden çok kısa bir süre sonra ilk iş görüşmesi yazısıyla tekrar aranızda olacağım. (her yazıyı "beni özleyin anacığım, baayyyy" ile bitirmek istiyor içimdeki Levent Kırca ama bastırıyorum) Tekrar görüşene kadar kedinize iyi bakın. Evet kedinize.

10 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Kısa Kısa #73

Yolda görenlerin beni yoldan çevirip "Nooolur bloga yeni yazı yaz" demeleri, mail kutumun yeni yazı talepleriyle dolup taşması falan derken artık ben de daha fazla dayanamayıp yeni yazı yazmaya karar verdim. Naber sevgili okur?

*Sanıyorum futbolda 4.hakemin tek görevi oyuna giren futbolcuların kramponlarını kontrol etmek. Onu da niye kontrol ediyorlar hakikaten bilmiyorum. Bildiğim kadarıyla eskiden çivili kramponların uçları (yanlışlıkla oç'ları yazdım lan adkhsa) fazla sivri olmasın da mücadele esnasında pozisyon gereği rakip futbolcunun ayağını delmesin diye kontrol ediliyormuş. E ama artık yıl olmuş 2012 öyle krampon mu kalmış. Bence bu 4.hakemler kullanılmayan organ gibi yavaşça körelip yokolabilir. Sonuçta bizim de eskiden kuyruğumuz varmış ama kullanmaya kullanmaya körelmiş yokolmuş.

*Ha bana kalırsa kuyruğumuz olsa çok süper olurdu. Ne biliyim bi işe yarardı bence. Su şişesini koyacak yer bulamıyorum çoğu zaman ben, mesela su şişesini kuyruğumla taşıyabilirdim. Çantanın yan tarafından su koymak için yapılmış filenin o zevksizlik abidesi görüntüsünden de kurtulmuş olurduk. Bilemiyorum kuyruğa gereken değer verilmemiş belli ki. Atalarımız adına gerçekten utanç verici bir durum.

*Ata olmak da büyük sorumluluk yemin ediyorum. Yani atıyorum 4 yılında doğmuşsun. Kaçlısın diye soranlara "4'lüyüm kanka" diye cevap veriyorsun. Bu zaten başlı başına psikolojik olarak insanı çökertebilecek bir hadise. Üstüne üstlük günümüzde olduğu gibi güzel ve konforlu bir yaşam tarzı da henüz o çağlarda yok. Tam olarak 4'lü yıllarda halen dinazorlar var mı ya da evin erkeği aslanları avlamak zorunda kalıyor mu emin değilim. Tarih bilgim beni bu noktada yarı yolda bırakıyor.

Ayın 15'i geldiğinde eve bununla gelmen gerekiyor. Kolay değil

*Eskiden olayların net oluşu beni gerçekten kıskandırıyor. Yani evin erkeğiysen dışarı çıkıp aslan veya ona benzer eti yenilebilir hayvanları avlıyorsun. Tabii düşündüğümüzde bu gerçekten zor bir olay. Bana bugün deseler "dışarı çıkıp aslan avlar mısın?" diye, tam olarak nerede bulup avlayacağımı bilemem gibime geliyor. Ama sağdan soldan öğrendiklerinle de yaparsın yani. Yemin ediyorum iş görüşmelerinden kat kat iyidir. Çok geriliyorum ben iş görüşmelerinde, sonuçta orada kendini beğendirmen lazım vs. Gerçekten yorucu olaylar. Aslan avlamak ise öyle değil. Mental olarak seni yormayacak bir olay. Ha şans eseri aslan seni yiyebilir ona bişey yapamayız gerçekten. Ama en azından kafan rahat. Bilemiyorum medeniyet çok da iyi bir şey olmayabilir.

8 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Cinsel Devrim -2

http://littleiv.blogspot.com/2012/05/cinsel-devrim.html

Aklımdakinin gerçekleşip gerçekleşmediğini öğrenmek için hemen mahalleden arkadaşım Necmi'yi aramaya başladım. Her zamanki gibi bakkalın önündeki ufak taburelere oturmuş muhabbet ediyordu. Beni görünce yüzüne saçma bir sırıtış yerleşti. Bu sırıtışı bir yerden hatırlıyordum. Evet küçükken mahalleye yeni açılan dondurmacı bedava dondurma vermişti ve ben o sırada evde öğle uykusunda olduğum için bedava dondurmayı kaçırmıştım. Bunun muhabbetini tam 3 yıl yaptı Necmi ve tam 15 yıl aradan sonra yine aynı sırıtışla karşılaştım. 'Acaba neyi kaçırdım?' diye düşünerek yanına yaklaştım. 

-Nerdesin kerizim? Uyu sen uyu, camış gibi akşamlara kadar uyu. Sonra çok vurursun kafanı duvarlara, dedi. Hayırdır anlamında parmaklarımı açıp sağa sola salladım. 'Cinsel devrim oldu oğlum. Sen götünü devirmiş osura osura uyurken biz bu şanlı mücadelemiz uğruna devrim yaptık.' 'Senin yalanlarını s.kiyim' derken bakkal abinin pembeleşmiş yanaklarını ve gofretlere boş bakan gözlerini gördüm. İşte o anda gerçekten cinsel devrimin gerçekleştiğini anladım zira bakkal abi asla dükkanı sınırları dahilinde boş gözlerle bakmazdı. Bunu farkettikten 1 saniye sonra ise Necmi ile Bakkal'ın arasında bir şey geçip geçmediği düşüncesi düştü aklıma. Öyle bir şeyin olmasını hiç istemezdim çünkü hiç bir güç her gün alışveriş yaptığım bakkala yenge dedirtemezdi bana.

Aklımda bu tip düşüncelerle bir tabure de ben çektim altıma ve yengenin pardon bakkalın önüne oturdum. Ama 4 saat boyunca kaçırmış olduğum fırsatlar beni biraz strese sokmuş olacak ki hemen tekrar ayaklandım. Necmi 'Oğlum sevişmek için yapılan bütün o gereksiz ön çalışmalar kalktı. Sevişmek istediğin insana gidip medenice soruyorsun eğer o da istiyorsa hemen oracıkta seksini gerçekleştiriyorsun. Çevredekiler de hiç yadırgamıyorlar. Tam bir Avrupalılık, tam bir medenilik. Amsterdam gibiydi diyorum ya sana Beylikdüzü, Avrupa başkenti oldu resmen.'

Necmi'nin her kelimesi adeta ciğerimi dağlıyor, adeta kağıt kesiği gibi acıtıyordu. Tam da uyuyacak günü bulmuştum .mk. Halbuki erken kalksam ne biçim seksler yaşayabilecektim gönlümce. Sonuçta kızlarla ilişkilerimde belli bir seviyeyi bir türlü aşamıyordum. Tanışmak zor geliyordu, konuşmak ızdıraptı, dışarı çağırmak çok zordu. Böyle düşününce cinsel devrime ne kadar ihtiyacım olduğunu anlamışsındır sevgili okur. Resmen hayatımın fırsatını kaçırmıştım. Pişmandım. Acaba hâlâ bir yerlerde devrim kırıntıları devam ediyor mudur? Mesela hoşlandığım kız Arzu'nun mahallesinde? Kafamdaki bu sorularla yengemin dükkanının önünden kalktım. Allah belanızı versin Necmi ve bakkal. 

4 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Cinsel Devrim

Ciguli'nin 'Çalgıcı karısı Binnaz' şarkısı ile telefonun titreşiminin parkede çıkarttığı sesin birbirine karışması ile uyandım. 'Sevdiğiniz şarkıyı alarm sesi yapın 10 günde o şarkıdan nefret edersiniz' diyen dostlarım yüzünden Ciguli ile karşılaşsam fötr şapkasını çıkartıp kel kafasını tokat içinde bırakacak hale geldim. Ama şarkıdan nefret etmedim, edemedim.

Salona geldim. Oda çok havasızdı. Dışarıdaki bahar havasının içeri girmesine izin vermek için pencereyi açtım. Camın önüne gelerek Holivud filmlerindeki gibi dışarıdaki havayı içime çekmek için abandım. Bu hareketimden sonra içeriki odadan üzerinde sadece gömleğim olan sevgilim çıkıp gelecek ve sabah sevişmesi yapacakmışız gibi hissettim. Ama doğal olarak kimse çıkmadı. İnternetten sipariş ettiğim ve kargo şirketinin eve dahi getirmeden 'Biz getirdik siz yoktunuz' dediği için 2 kilometre boyunca taşıdığım 3 kiloluk iki dambılımı kaldırmaya başladım. 2-3 günde bir yarım saat boyunca kaldırıp indirerek vücut yapacağıma olan inancımın kaybolmasına en fazla bir kaç gün kalmıştı. Dün akşamdan dışarıda kalan koladan bir yudum aldım. Asidi kaçmıştı ve sıcaktı. Sol elimdeki dambıla ve sağ elimdeki 2 buçukluk kola şişesine baktım, kendimden tiksinip dışarıda kendime güzel bir kahvaltı ısmarlamaya karar verdim. Kendimi bir buçuk porsiyon patatesli börek ile şımartacaktım. Yanına da ne ince belli ne büyük boy sayılabilecek arada kalmış bir bardak çay.

Pantolonumu giymeden önce üzerimdeki boxer'ı 3 gündür değiştirmediğimi farkettim. 3 saniyede hızlıca bugün sevişme ihtimalimin olup olmadığını düşündüm. Muhtemelen bugün de sevişmeyecektim ama özsaygımı kaybetmemek adına boxerımı değiştirdim. Üzerine kolları ilk giydiğimden beri kıvrık halde duran kareli gömleğimi ve her zamanki kotumu giydim. Parfümümü sıktıktan sonra dışarı çıkmaya hazırdım. Belki pattisli börekten sonra lise arkadaşlarımı arayıp onlarla bir buluşma ayarlayabilirdim. Gün neler gösterecekti bilmiyordum. Ayakkabılarımı da ayağıma geçirip kendimi dışarı attım.

Her zamankinden farklı bir hava vardı dışarıda. Bir ferahlık, bir rahatlamışlık vardı, hissedebiliyordum. Sokakta gördüğüm 2-3 kişinin yanakları pembe pembeydi ve yüzlerine garip bir gülümseme yerleşmişti. Anlam veremesem de çok önemsemedim 'İddaa falan tutturdu herhal' diye düşünerek börekçiye doğru devam ettim. Ana caddeye çıkınca gördüklerim karşısında tam anlamıyla şok olmuştum. Aman Allah'ım bu da neydi? Olacak olacak dedikleri şey sonunda olmuş muydu?

5 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Kısa Kısa #72

Vay be.. Resmen duygulandım lan şu an. Aylar sonra blogger'ın "Yeni Kayıt" sayfasına girip Kısa kısa yazacağım. Çok heyecanlı anlar, evet Birand burada inanılmaz bir bilgi kirliliği mevcut. Kimse ne olduğunu tam olarak anlayabilmiş değil. Evet yeterince saçmalama potansiyelin kavuştuysak bir kaç madde ile ellerimiz ve beynimizi olaya alıştıralım.


*Yalnız tabi Twitter'da fenomenlik mesleği falan derken artık blog için telefona taslak kaydetmeyi de bıraktım. Çünkü aklıma geleni otomatik olarak 140 karaktere indirgiyorum ve twit olarak yazıyorum. Bu durumda ne oluyor? Blog için malzeme kalmıyor. Çocuklar diyor "anne" diyor "bizim neden blog taslak püskevitimiz yok" diyor. Televizyonda görüp istiyor e o da haklı tabii. İşte bu durumu yok etmek için bu yazıdan sonra tekrar blog taslakları kaydetmeye başlayacağım. 


*Ancak blogda şöyle bir durum olacak. Uzun komik şeklindeki yazıların yanında kısa kısa fazla komik olmayan ama direk kendimle alakalı şeyler de yazacağım. Hafif formatta kaymalar olabilir yani. Yıl olmuş 2012, halen 2009'daki formatla devam edeceğimi düşünmüyordunuz herhalde? Çelik bile değişti ben mi değişmeyeceğim?


*Ya sanıyorum dünya üzerinde hiçbir şey beni kalın yorgan ile uyumak kadar mutlu edemeyecek. Ne kadar güzel ne kadar mutlu edici bir nesne bu çok kalın yorgan. Yaz kış farketmeden çok kalın yorgana kendimi teslim edebilirim. 


*Ha ama çok kalın üst pijamadan zerre hazzetmem. (İki kelimede de sessiz harf çiftleşmesi olması) Çok kalın üst pijama varken mutlu uyuyamıyorum ama çok kalın yorgan çok güzel bir şey. Optimum şart ince tişört ve çok kalın yorgan ikilisi. Güzel uyku bunlarla olur.


Haftanın overrated'ı: Ayakta işemek.


Her ortamda aşırı şekilde övülen erkeklere özgü olan mevzu ayakta işemek. Bence bir numarası yok. Kızların fazla özenmesine de gerek yok. Gelin beyler itiraf edelim, sırf böyle bir avantajımız olduğu için abarttığımız bir olay ayakta işemek.

0 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

İstiklal Caddesi Toplaşmaları - 2

Öncelikle bunu okuyalım daha güzel olsun. 
http://littleiv.blogspot.com/2012/04/liseden-beri-suregelen-arkadaslgn-devam.html
İstiklal Caddesinde gerçekleşen lise toplaşmalarındaki elemanları incelemeye devam ediyoruz. 


Sıkılan kız, bu toplanmaların vazgeçilmez öğelerinden bir tanesidir. Kadehler tokuşturulurken, kahkahalar havada uçuşurken bu hanım kızımız birden suratını asar, öfleyip pöflemeye başlar. İnsanların ilgilisi üzerine çekmek için bu tip olaylara girdiğini düşünüyorum ben bu hanım kızımızın. Sonrasında çevresindeki insanlar "Ya Pınar nolduuğğ?" gibi sorular sorarlar. İlgiyi üzerine çekmekte başarılı olan ablamızın sıkıntısı geçer. Herkes tekrar mutlu olur.
Komik çocuk. Daha oturma düzeninde bile popülerliği belli olur. Grubun odak merkezi bu komik çocuk olmak üzere diğer insanlar onun çevresine konuşlanır. Ne derse gülünür, kızlar üzerine üzerine kahkaha atar. Tabii olay orada sonra erer.
Zengin eleman. Parası vardır. Her daim parası olduğunu belli eder. "Biz geçen bir yere gittik 250 lira hesap ödedik" der. Para onun için önemsizmiş gibi davranmaya çalışsa da aslında paranın kendisi için ne kadar önemli olduğu ortaya çıkar istemeden. Arkasından konuşulabilir.
Şişman kız. Bazen şişman bazen de eskiden şişman olan kız olarak 2'ye ayrılabilir. Hafif toplu olanlar da bu kategoriye girer. Komik çocuk tarafından şişman şakalarına maruz kalır. Başlarda kendisi de güler ancak şakaların dozu arttıkça hafif bozulur. Sonlara doğru kavga bile çıkabilir.
Etkisiz eleman. Her zaman çağırılan biri değildir. Toplaşmaya katılsa da genelde masanın en ucunda yer alır. Fazla sohbete katılmaz, birasını içer yine yalnız takılır. Olsa da olur olmasa da olur.


Evet İstiklal Caddesi toplaşmalarındaki grup elemanlarını 2 yazı ile bitirdik, yeni yazı dizilerinde görüşmek üzere. 70'liğe 7 liradan fazla vermeyin.

3 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

İstiklal Caddesi Toplaşmaları

Liseden beri süregelen arkadaşlığın devam ettiğinin en güzel göstergeleri İstiklal Caddesinde biraya 8 lira vermenin normal kabul edildiği mekanlarda yapılan buluşmalardır. Normal şartlar altında bu buluşmalarda lisede popüler olan veya olmayan erkeklerin katılımı her zaman fazla olurken, minderler ya da sandalyelerin üzerinde aralara kızlar serpiştirilir. Klasik kızlar, bir toplaşmaya çağırıldığında ortamdaki erkek sayısını sorup yaptıkları aritmetik hesaplamalar neticesinde bir sonuca ulaştıktan sonra gelip gelmeyeceklerini bildirirler. Ancak bazı gruplarda kızlar erkek sayısını önemsemeyerek Türkiye standartlarında modernlik çizgisini ‘umursamazlık’ ile aşarlar.

Bu gruplarda görevi belli tipler vardır hep. Örneğin organizatör. Genelde erkek tayfasından seçilen kurban, kontör miktarına önem vermeyen (mümkünse faturalı hatta sahip), ikna kabiliyeti ileri derecede ve yüksek sesli ortamlarda telefonla konuşma kapasitesine sahip biri olur. ‘Ya hadi Aslı’lar da geldi, takılıcaz bi’ kaç saat’ türü cümleleri kullanmayı çok severler. Genelde enerjilerini toplaşma öncesinde harcadıklarından, buluşma sırasında sessiz sakin olurlar.

Dost canlısı kız da bu lise toplaşmalarının vazgeçilmezidir. Tüm herkese çok sıcak ve yakın davrandıklarından, erkeklerin lise dışı sevgilileri tarafından başlı başına bir tehdit olarak görülür. Genelde buluşma sonralarında, ‘neden sana canım dedi?’, ‘o kolunun ne işi vardı orada?’ ‘yoksa önceden aranızda bişey mi vardı?’ türü bol soru işaretli cümlelerin erkekler tarafından cevaplanması mecburiyeti yaratırlar. Çift kavgalarının mutlak sebeplerinden olup, samimi olma işinde dozu ayarlayamazlarsa ayrılma gibi sonuçlara sebep olabilir.

Lise toplaşmalarının bir diğer vazgeçilmez öğesi de, çok içen erkek’tir. Bu elemanın bir diğer özelliği ise sürekli olarak ne kadar içtiğinden bahsetmesidir. "Abi geçen gece bir içmişiz ben tek başıma bi' büyüğü devirdim zaten." şeklindeki cümleleri arkadaşları tarafından "Tabi hı hı evet tabi" diye cevaplanır. Fazla sallanmaz ancak yine de bir şekilde her grupta bunlardan 1 adet bulunur.

Evet arkadaş gruplarına ufak bir bakış attık. Daha pek çok elemanın olduğu bu grupları incelemeye sonraki yazılarımızda devam edeceğiz.

4 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Uyku


‘Uyku. biraz uyku… Tüm istediğim buydu’ demiş yazar. Uykuyu seven her insanın motto kabul edebileceği bir söz muhtemelen. Modern hayatın elimizden acımasızca çaldığı en değerli armağandır uyku bana göre. Neden sosyal devletlerde iş, okul, devlet daireleri falan hep sabahın köründe açılır bilemem, Zamanında devlet büyüklerinin bize attığı en sağlam kazık sanırım buydu. Yani iş yerlerini 10’da kalkıp 2 saat miskinlik+kahvaltı yaptıktan sonra 12 buçuk 1’e doğru açsak ne eksilir ki. Hatta bence tam tersi mutsuzluklar, huysuzluklar ortadan kalkar yüksek ihtimalle.

İnsanların kendilerini daha mutlu hissetmesini sağlıyor daha çok uyumak. Yalnız anlam veremediğim şöyle bir durum var uyumak ile ilgili. Örneğin saat 11’de yatıp 7’de uyandığınız bir sabah yataktan kalkmak eziyet gibi gelirken, geç saate kadar oturduktan sonra gece 4’te kendinizi uykunun tatlı kollarınıza bıraktığınız bir geceden sonra öğlen 12’ye doğru uyandığınızda kendinizi dinlenmiş hissediyorsunuz. Einstein’ın görecelik teorisi atom altı parçacıkları inceleyeceğine buna bir açıklama getirsin. Tabii kendisinin öldükten sonra bunu başarabilmesi oldukça takdire şayan olacaktır.

Sonuç olarak uykuyu sevmek insan genlerinde doğuştan ‘switch on’ olarak gelen bir kısım. Her kim ki ‘ben uykuyu sevmem’ diyorsa hemen masanın altına eğilin. Göreceksiniz ki bir ayağı havada olacaktır. 

7 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Kısa Kısa #71 (Askeri Kısa Kısa #8)

Selam! Hemen konuya geçmek istemek.

*Usta birliğinde ilk geldiğimiz gün günü anlatmak istiyorum size. Birçoğunuz Spartaküs, Prison Break ya da en kötü Shawshank Redemption (Esaretin Bedeli) isimli hapishane ya da ilk çağlardaki dövüşçüler temalı diziler filmler izlemişsinizdir. Hani bu tip dizilerde bir suçlu ya da okula yeni katılan bir gladyatör mekana ilk geldiğinde, diğer mahkumlar ya da eski gladyatörler camlara çıkıp bağırırlar, yeni mahkumlar ortadan yürürken bunlar kendi hücrelerinde demirlere vurarak bağırır çağırırlar ‘onu bize veriin’ ‘Hey Lenny on bana ver de bu gece tadıma baksın’ falan gibi gerçekten hoş olmayan şeyler söylerler, sanırım sahneyi hayal edebildiniz. Heh işte neredeyse bunun aynısı benim usta birliğine geldiğim ilk akşam gerçekleşti. İlk geldiğimizde camlara çıktılar. Koğuşa yerleşeceğimiz zaman koridordan geçerken bağırış çağırışlar. Kendimi Michael Scofield ya da daha çok Trakyalı Spartaküs gibi hissettim. Sonuçta Spartaküs hem topraam hem de daha kaslı. Hatta neredeyse Trakyalı olduğumu belirtip onları korkutmak için yüksek sesle tekmil verip ‘Jandarma er Altan Di..(biiip).. Tekirdağ’ diye bağıracaktım. Sonra bunun çok salak duracağının düşünüp vazgeçtim tabii.

*Tuğla gibi de madde oldu yalnız.

*Usta birliği denilen yer daha çok uzun dönem askerlerin bulunduğu bir yer, yani seviye ona göre. Televizyon alışkanlıkları da ona göre oluyor tabii. Yani 18-25 yaş aralığındaki 70-80 kişinin ağzını açıp ‘Acemi Cadı’ izlemesini başka türlü açıklayamıyorum.

*’Katotopark’ diye osuruk efekti oluyorsa bundan böyle ‘DOBLO’ da osuruk efekti olacak. Bunları ayarlayın.

*Usta birliğinde bir kantinci vardı, eleman çok rahat biri bir kere. Canı ne zaman isterse o zaman açıyor kantini. Günde toplam yarım saat ya açık ya değil. Yani bir şeyler alabilen biriyseniz gerçekten şanslısınız.

*Neyse efendim bir keresinde nasıl olduysa kantini açık bulduk. Bunun hemen yanında da çay ocağı var o da o gün açılacakmış şansımıza. Yani mucize gibi bir şey neredeyse. 9 gezegen aynı hizaya falan geldi herhalde. Biz çayın olduğu haberini yurtta ve yavru vatanda etkinliklerle kutlayacakken arkadaşım, ‘bana bi’ soda verir misin?’ dedi. Şimdi çay alacağımızı öğrendi ya kantinci nasıl üşengeç bir adamsa döndü bizim arkadaşa ‘boşver soda içme çay iç’ dedi. Böyle de garip adam kaynıyor askerlik.

*İl Jandarma komutanlığımıza geldiğimizde bizi şoför yapmaya karar vermişlerdi. Ehliyeti olanları psikoteknik sınavına sokup geçenleri direk şoför yapmaya karar verdiler. Şoför yazdıkça aklıma Kibariye’nin annesinin gelmesi. Ehliyeti 8 yıl önce alıp bir daha hiç araba kullanmamış adam da var, benim gibi askere gelmeden bir hafta önce arabayı vurup 5 bin liralık hasar çıkartan da var.

*Bizim 14 kişiden 3’ü 4’ü iyi araba kullanamadıklarını açıklamayı bekliyorlar, ben de arada kaynayabilir miyim diye düşünüyorum. İl Jandarma’nın alay komutanı bir ALBAY. Sanırım büyük yazdığımdan nasıl bir rütbe olduğunu anlayabiliyorsunuz. Kendisi meydana çıktığında 100 metre çapındaki tüm canlılar hazırola geçiyor. Öyle de t.şaklı bir adam.

*Biz kısa dönemler olduğumuzdan Albay bizimle konuşmak istedi bu şoförlük mevzuunu. Küçük bir eğitim odası var. Adam girdi, direk değişti .mk. Eller, kollar konuşmalar falan. Bir ara ‘aranızda bilerek şoför olmak istemeyenler olabilir’ dedi. Bizimkiler şöyle bir kıpırdandı. Hemen arkasından Albay ‘s.ke s.ke olacaksınız’ dedi. O anda ben odanın tavanında ‘dut yemiş bülbül figürünün’ oluştuğunu gördüm ve dine döndüm diye bağlasam ya ehehe.

*Usta birliğinde tv izleme alışkanlığı demiştim iki üç madde önce (mausla yukarı çıkıp kaç madde olduğunu saymaya üşenmek). Tamam Acemi Cadı izliyor olabilirler ama yine de dünyadan haberdar olmak isteyebileceklerini düşünmüştüm. Büyük yanılmışım. Şimdi zaplama dediğimiz olayda biliyorsunuz altta şerit halinde kanal adı önce çıkıyor, sonra görüntü geliyor. Bu elemanlar artık nasıl programlanmışlarsa ne kadar dünyanın en dandik müzik kanalı varsa hepsinde uzunca vakit geçirirken, haber çıkma ihtimali olan cnntürk, kanaltürk, ntv, habertürk gibi kanalların adları alt şeritte belirdiği anda ışık hızıyla zaplıyorlar. 10 gün Türkiye’de ve dünyada neler oldu öğrenemedim. İlkel kabilelere döndüm amk.

*Şimdi biliyorsunuz, üniversite okumuş bir insanım. Hatta bir tanesi kesmeyince bir tane de açıktan bitirdim. Bu sebeple askerliği 15 ay değil 5 ay yapma hakkı elde ettim. Askerlikte size verilen görevlerde doğal olarak bir mantık arıyorsunuz ister istemez. Gerçi ben askere gelmeden önce bunu yapmamam gerektiğini biliyordum ama işte insanoğlu dayanamıyor, düşünüyor. Örneğin yağmur yağdıktan sonra yerde oluşan ufak su birikintilerini süpürgeler (!) vasıtasıyla ıslak olmayan yerlere itekliyoruz. Evet iteklemek o eylemin adı. Peki neden? Cevap yok. Yani bunu neden yaptığımızı birkaç gün düşündüm ama açıkçası bir sonuca varamadım. Biz suları oraya buraya dağıtıyoruz ve ve yarım saat sonra tekrar yağmur yağıyor ve benim albaya gidip ‘gördün mü orspuçocuu’ diye bağırasım geliyor

Bu sefer kısa tutayım, yanaklarından mıncırırım!

3 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Kısa Kısa #70 (Askeri Kısa Kısa #7)

Naber leyn gadalarından aldıklarım?

*O değil de bu yazıya giriş cümlesi yazma konusunda büyük sıkıntılar çekiyorum. Hayır yazının devamı akıp gidecek eminim ama işte bu giriş selamlama konusunda pek becerikli değilim galiba. Neyse konumuza dönelim.

*Evet, atom altı parçacıkların yeryüzünde aynı anda birden fazla yerde olma..

*Bi’ saniye konumuz bu değil miydi?

*Yok ya bu kadar bilimsel bir blog olsam yemin ediyorum şu anki takip miktarının 10’da 1’ini bile bulamam eminim. ‘Ha zaten sende bunları yazacak bilgi birikim var mı?’ diye sorarsanız pısar kalırım. Evet pısmak.

*Askeriye tam bir sırt kılı cenneti. Banyo sırasında bol bol bunu gözlemleme fırsatım oldu maalesef. Hani Victoria Secret mankenlerinin sırtlarında kuştüyünden melek kanadı olur ya, heh işte askerde de bu ağabeylerimizin sırtında kıllardan kanat oluşmuş. Ama tabii çok kötü, çok çirkin görüntüler.

*Dünya üzerinde yapılabileceğini tahayyül bile edemeyeceğiniz şeyleri askerde yapıyorsunuz. Örneğin bir yemekte tabldottan ayranı kaşık ile içtik. Çok büyülü anlardı.

*Yeni bir kitaba başlamak, yeni bir ilişkiye başlamak gibi. Kapağını ilk açtığında neyle karşılaşacağını bilmemenin verdiği o heyecan. Dış kapağın anlatmak istediklerini, dış görünüşte bulmaya çalışmak. Sayfalara dokundukça ten uyumunun sağlanıp sağlanamayacağını bilmemek, aynı bir kişinin eline ilk kez dokunduğunda yarattığı bilinmezlikler gibi. Hikayedeki karakterleri tanımaya başladıkça, tanışılan kişinin özellikleriyle karşılaşma duygusu. Alışkanlıkları bilmek, alışkanlıkları öğrenmek. Okumanın heyecanına kapıldıkça, aşık olunan kişiyle zamanın daha hızlı geçmesi. Kitabın mutlu sonla bitmesini istemek herkesin arzusuyken, yaşanan aşkın sonsuzluğa uzanması tüm kalplerin ortak atışı.

*Hey dostum gerçekten çok ‘Tuna Kiremitçi’sin!

*Bence kasarsak ‘çok Tuna Kiremitçi olmak’ diye bir deyimi dilimize kazandırabiliriz.

*Nedir çok Tuna Kiremitçi olmanın kuralları. Bir kere tek noktalama işareti kullanacaksın. O da üç nokta (…) doğal olarak cümleler hep devrik ve mümkünse yüklemsiz olacak. Cümleler kısa kısa hatta kelime kelime olursa evet artık siz de en afilisinden bir Tuna Kiremitçi’siniz.

*Hadi bir örnek yapalım: ‘Sonbahar…Yapraklar…Hep hüzün getirmek zorunda sanki…Hüzün…Kırık şemsiyeler…Yavru kedi…Gamzem var benim…’

*Mazhar – Özne, Fuat – Tümleç, Özkan - Yüklem

*Acemi birliğinde binbaşının postası –ki posta demek, ayak işlerini yapan asker demek- üsteğmen falan çağırılacağı zaman hemen telefonunu çıkartıp tak mesaj yazıyor. Askerde teknoloji var yanı binbaşı seviyesinde. Benim asıl merak ettiğim binbaşına falan mesaj yazarken ne diyor acaba? ‘Bnbşm, bgn nöbtm 3-6. ii gceler öptm bye :p’. Bu gibi şeyler yazıyorsa çok güzel.

*Askerliğimin henüz üçüncü gününde bulaşık yıkama olguyla tanıştım. Süper bişey herkese tavsiye ederim. Sadece bulaşık yıkamak da değil tabii. Yemekleri yemekhaneye taşımak, tabldot, çatal, bıçak, bardakları taşımak, sonra boşları mutfağa geri götürmek ki yemekhane ile mutfağın arası nereden baksanız 300-400 metre ve bunu günde 3 öğün ve askerliğinizin 3. gününde yaptığınızı düşünün. Firar etmemek işten bile değil.

*Sabah kahvaltısı hadi yeni bir iş yapmanın heyecanıyla bir şekilde geçiyor neyse. Öğle yemeğinde sinirler gerilmeye başlarken, akşam artık ipler kopma noktasına geliyor. Birbirine çatal fırlatanlar mı ararsınız, tabldotu arkadaşının kafasına vuran mı istersiniz hepsi var. 30 küsur yaşında Ankaralı tam olarak t.şaklı diye tabir edebileceğimiz bir abi vardı bizim koğuşta. Adamda para gani, her gece başka bir pavyonda falan, öyle takılan bir adam. Bulaşık gününün akşamı adam baya baya firar etmeye niyetlenmişti. Sonra ikna ettik de tabldot köpüklemeye devam etti.

*’Antik Kuntik Kent’

*Şimdi sizinle bir sosyal medya deneyi yapacağım sevgili okur. Öyle aklınıza şimdiye kadarki tüm öğrendiklerinizi unutturacak, yeri yerinden oynatacak sonuçlara ulaşacağım fikri gelmesin. Evet başlıyoruz. Şimdi söyleyeceğim kelime size neyi çağrıştırıyor. Aklınıza ilk ne geliyor?

-Müfredat?

Evet hepimizin aklına ilk olarak öğretmen geldiğine göre dağılabiliriz. Başka sorum yok sayın hakim.

*Amerikan filmlerinin vazgeçilmez öğesidir ‘Başka sorum yok sayın hakim’ tribi. Yani bunun sonunda ‘hıh’ deyip saçları arkaya savurarak trip yapsan hakime, ‘ya Burcu bi dakka noldu ki şimdi ne yaptım abi ben’ diyebilir.

*Size daha önceki yazılarda askerdeki garip isimlerden bahsetmiştim. Şimdi de karşıma ‘Cuma’ isminde bir bar sahibi çıktı. Hayat gerçekten süprizlerle dolu. Ayrıca Cuma babasının ağzını kırsa hiç birimiz de çıkıp bir şey diyemez. Bu kadar da net.

*Hayın ve zalım Word yine yanlışımı buldu sevgili okurcanlar. Neymiş sürpriz değil sürpriz’miş. Ya ben öyle doğru yazacağıma yanlış yazarım daha iyi ya. Sürpriz ne allaaşkına, insan söylerken ağzı tükürükle doluyor.

*Şimdi ben bir sonraki maddeyi bildiğimden, hissettim ki o madde tam bir yeni yazı ilk maddesi olabilecek kapasitede. O nedenle bu kısa kısa’ya burada son verirken küçüklerin, bıngıldaklarından (çok küçüklerin) büyüklerin ise buruşmuş ellerinden (çok büyükler) öper gibi yapıp çeneme değdiriyorum. Çünkü yaşlılar bazen ellerini yıkamayı unutuyor olabilirler.

10 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Kısa Kısa #69 (Askeri Kısa Kısa #6)

Selamınaleyküm Müslüman din kardeşlerim nasılsınız inşallah? 5. yazıdan sonra bir aydınlanma yaşayarak dine döndüm yüzümü. Benim dönük olduğum yerin hemen yan tarafındaymış zaten, dönmem kolay oldu. Kafamı bir çevirdim ‘a-ha’ din oradaymış.

*Off çok sıkılıyorum olm ben, oyun oynayalım mı?

*Bugün 14 Temmuz 2011, saat 16.43 ve hayvan gibi sıcak ve sıkıcı bir yaz gününden size bildiriyorum. İlçe o kadar küçük ki olay falan olmuyor. Bugün uzun saatler karakolda komutan bile yoktu düşünün.

*Sıkıntıdan ‘Solitare Master’ olmuş durumdayım. İlk günlerde falı açınca sevinir haldeyken şimdi nasıl 78 saniyenin altında bitiririmin derdindeyim. Muhtemelen 30 senelik bir devlet memuru ile aynı seviyedeyim Solitare’da.

*Modern işkence türlerine bir yenisini de ben öneriyorum. İnternetsiz bilgisayar. Ya ben hayatımda bu kadar insanın beynini s.ken afedersiniz başka bir uygulama bilmiyorum. Excel’i açıp dakikalarca boş boş baktığımı biliyorum lan.

*Ya sıkıntıdan Office’in Access programını bile karıştırdım. Muhtemelen Access’i oluşturan kod yazıcısından sonra bu programı yeryüzünde açan ikinci insan oldum.

Microsoft Access (temsili)

*Zaten o da boş çıktı. Herif sadece Office programları kalabalık dursun diye koymuş ama içini doldurmamış.

*Ehehe şaka lan, var içinde bir şeyler de 2. saniyede hemen sıkılıp kapattım.

*Yalnız yazı iyice kısa kısa’ya döndü farkındaysanız.

*Biraz daha kısaltırs

*Noluyo laağğn.

*Askerlikte yemek duası ettirirken ’söylediklerimi yüksek sesle tekrar et’ diyeceğime ‘söylediklerimi retweet et’ deyince çok şahane dayak yedim.

*’Söyleyeceklerimi yüksek seksle tekrar et’

*-Bir kedim bile yok, anlıyor musun?

+E evet anlıyorum, bunda zorlanacak bir şey yok.

*Fıkra anlatamayan insana çok üzülüyorum ben. Genelde bu insanların fıkra anlatamazken belirli özellikleri oluyor. Örneğin fıkrayı oturtamayıp ‘ya bi saniye baştan başlıyım’ diyen adamı kucağıma alıp ‘gel gel hadi uyu bakim sen kucağımda’ diyerek bağrıma basmak isteği geliyor içime.

*Obi wan Kenobi, Beyaz Şov’a katılsa Beyaz kendisini ‘O biiiir Yıldız Savaşçısı, o biiir kötü adam, o biiii van ke-no-bi diye çağırır yemin ediyorum.

*Sevişirken ‘Büyük seçim ister misiniz?’ diye soran McDonald’s kasiyerinin hüznünü filme çeksem Nuri Bilge Ceylan’a tozumu yuttururum.

*Bu arada adamın adında hem Nuri var bir de ayrıca Bilge var. Anne babasını güzel kafaları sebebiyle kutluyorum.

*Şeytan marka mermi üreticisi olsam, hemen tezcanlı gibi sloganımı ‘Şeytan Doldurur’ yapardım.

*Askerde unutamayacağım anılardan biri de uzun dönem komandoların yemekhanede Fashion Tv izlemeleriydi. Görevleri yemekhaneyi temizlemek olan bir grup asker cebren ve hile ile Fashion Tv’nin açılması ile ellerindeki ‘çek-pas’larla televizyonun karşısında adeta dondular. Yaklaşık 1 buçuk dakika hiç kıpırdamayan 7-8 asker bir süre sonra kendilerine geldiler. Sanki 9 gezegenin aynı hizaya gelmesi ile etki neticesinde insanların donması falan olur ya 3. sınıf Amerikan filmlerinde, aynı öyleydi olay.

*’Çek-pas’ diye bir alet yapmışlar, at götten amk. Sallamaya bak. Pas-pasın çekilerek çalışan versiyonunu yapmışlar adı ne? Çek-pas. Vallahi bravo. Çok yaratıcı.

*Askeri kurallar arasında bir kural benim çok ilgimi çekti sevgili okurlar. Nedir bu? Aynen yazıyorum: ‘Bilerek yalan söylemenin cezası 3 aya kadar hapis cezasıdır.’ Tam olarak çözemediğim bilmeden yalan söylemek nasıl oluyor. Sevgili TSK bunu bana açıklasın, on beş ay askerlik yapacağım. Ya da yok lan manyak mıyım? 40. güne geldim iflahım sik..eöhehööhoho Yok yani yapamam o kadar askerlik.

*Biliyorsunuz askerde telefon yasak. Sivilde bir mekana girdiğinde iPhone’unu artisçe masaya koyan tiki kardeşimiz, koğuşta gizlice telefonla konuşurken biri odaya girdiğinde 50 liralık telefonu götüne sokacak gibi oluyor. Öyle de güzel bir ortam.

*Çok ciddi şekilde 3 kişi okey oynayan 3 amca gördükten sonra hayata bakışım değişti.

*Sahte okeyde de tam bir sinsilik, bir adamsendecilik var.

*Sahte okey, enişteye benziyor.

*Oh buldunuz beleş yazıyı okuyun tabii. Biriniz de düşünmüyor ki şu littleiv’in bir ihtiyacı var mı, paraya sıkışık mı diye. Halbuki bilmiyorsunuz ki bu yazıların hazırlanış aşamasında ne biçim paralar gidiyor. Hehe ne parası lan, en fazla elektrik gidiyordur o kadar. Yine de üç beş bişey atsanız fena olmaz hani. Banka hesap no’ları öğrenmek için blogun bir yerlerinde mail adresi olması lazım ama tam nerede ben de bilmiyorum. O yüzden hepinize sevgilerimi sunaraktan inceden aranızdan ayrılıyorum. Bay bay hepiniz.


(Gelecek sayı kısa kısa’da olacaklar: askerde banyo sırasındaki gözlemler, yeni bir kitaba başlamak ile yeni bir ilişkiye başlamanın benzer yönleri, nasıl Tuna Kiremitçi olunur, askerde bulaşık yıkamak, bir adet sosyal medya deneyi, tripli avukatlar (hö?) ve daha pek çok komiklik ‘Askeri Kısa Kısa 7’de sizlerle olacak)

13 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Kısa Kısa #68 (Askeri Kısa Kısa #5)

Hey wazzup bro’s?

*Bizi Amerika’nın kenar mahallelerinden okuyan siyahi kardeşlerimize selamla başlamak istedim bu yazıya. Ve biliyor musunuz sevgili okur, istediğimi de yaptım.

*Acaba Amerikada’da benim gibi böyle tezcanlı komiksel yazılar yazan ve hatta serinin adını da ‘Short Short’ koyan blog yazarı bro’lar var mı diyerek düşünüp çıldırmakla çıldırmamak arasında gidip geliyorum. Sonra çıldırmamakta karar kılıyorum çünkü gördüğünüz gibi gayet tırt meraklarım var. Öyle çıldırmaya falan değmez.

*’Karamazov Kardeşler’i okuyan arkadaşı görüp ‘aa kitaba bak, konusu ne onun?’ diye soran insanlarla askerlik yaptım ben. Arada böyle saçmalayınca hemen ‘ne diyo lan bu mal’ deyip gitmek yok.

*Erkek muhabbetinin dibine vurulduğu en önemli yer askeriye sanırım. Yani daha önce mühendislik fakültesinde de (kız/erkek=%0,0739) yurtta da (kız/erkek=%0,0002 arada dışarıdan geçiyordu) bulunmuş biri olarak hiç bu kadar erkek muhabbetinin döndüğü başka bir yer olamaz diye düşünüyorum. Küfür kıyamet zaten resmi dil olmuş durumda. Erinden, onbaşısına, komutanından, aşçısına kadar herkes küfür ediyor. Futbol, kadın, siyaset muhabbeti hiç bitmiyor. ‘Acaba biri bişey der mi?’ diye düşünmeden fütursuzca konuşabildiğin tek yer belki de burasıdır.

*İlk günlerde yapacak o kadar hiçbir şey yoktu ki gazetenin bulmaca ekleri en büyük yardımcınız oluyor.Bu sayede kemikleşmiş bir bulmaca alışkanlığı kazandım.Sudoku Twitter’ım oldu, çengel bulmaca Facebook’um…

*İnsan içine çıkamadığımızdan her yer erkek doğal olarak. Yanlış hatırlamıyorsam sevgili okur 2. haftanın ortasında Kızılay’dan kan almak için geldiler. Ve büyük haber ‘hemşireler gelmiş!’ Sevinç çığlıklarını duymalıydınız. Banyoya koşup 15 gündür ilk kez banyo yapanlar mı dersiniz, bavulunun karanlık köşelerinden parfümlerini çıkartanlar mı dersiniz. Kısaca bölükte bir bayram havası. Ben kan vermeye gitmedim tabii, gerek yoktu da millet aktı gitti resmen revire doğru. Bir ara yemek sırasındayken hemşireler revirden çıkıp başka bir yere doğru gidiyorlardı. Tam 10 gündür öğretilen ancak bir türlü doğru bir şekilde yapılamayan ‘komutanı gözle takip’ olayı ilk kez tam anlamıyla tarafımızdan gerçekleştiriliyordu. Kızılaycılar gitti hayat normale döndü.

*Rahat, hazırol bildiğiniz gibi askerliğin temelinde olan şeyler. Rahat’ta ayaklar omuz genişliğinde yana açılıyor. Bu da gayet normal herkesin yapabileceği bir şey. Benim merak ettiğim ise ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’nin hırçın babası Eeyyyaallii (Ali) Kaptan’ın askerlikte ne yaptığı. Ulan herifin iki omzunun arası 3.Boğaz Köprüsünün güzergahı gibi. Bu adam ayaklarını omuz genişliğinde açmaya kalksa imkanı yok açamaz. Askerde çok dayak yemiştir Ali Kaptan. Herhalde bundan dolayı da ailesine çok çektiriyor pis herif.

*Acemilikte ilk iki hafta yemin törenine hazırlanmakla geçti. Sabah kalkıyorduk, bir başlıyorduk yürümeye akşama kadar yürü Allah yürü. Hani Allah bazılarına ‘yürü ya kulum’ dermiş ya işte biz 225 acemiye öyle denmişti. Tam iki (yazıyla iki, aa olmadı lan eheh) hafta boyunca yürüdük da yürüdük. Gerçi yemin töreninde toplasan 1.5 dakika sürmedi yürüyüş ama yine de güzel olmuş gösterimiz.

*Tabii şimdi biz çoğunluk üniversite mezunu bir kısım da açık öğretim mezunu ama sonuçta okumuş insanlardık orada. Adamlar da doğal olarak bizim yürüyebileceğimizi düşünüyorlar. Ancak olay hiç de onların düşündüğü gibi olmadı. Adam termodinamiği vermiş, hukuk tarihini yemiş bitirmiş, Osmanlı’yı ezbere biliyor ama gelgelelim ‘sol’ dendiğinde sol ayağını yere vuramıyor. Yürek parçalayıcı sahneler vardı yani.

*Ispartalı komutanımızın öğretmiş olduğu yöntemle askerde çok rahat bir şekilde stres atıyoruz. Komutan 225 kişiye aynı anda ‘stres atılacak……..at!’ diyor. Tüm askerler hep bir ağızdan ‘ooooooooofff ooooofff’ diyor ve stres atmış oluyorsunuz. Yani askerde stres atmak bile emirle yapılıyor.

*Sanırım hayatımda duyup duyabileceğim en ilginç küfürü askerde duydum: ‘Kibar ol y.rraaam


*Askerde günlere göre küfür grafiği çıkarttım kendimce. İlk geldiğimizde yaklaşık 5. günde inanılmaz bir küfür yoğunluğuna ulaşıldı. Arkasından herkes yavaş yavaş normale döndü. (C.B.K. : Cümle Başına Küfür)

*’Aşkım pırt yapıyım mı?’ dedikten sonra ‘tozzzzootototortt’ diye osuran kızdan aniden soğurum.

*Sevgilinizle uzun süreli bir ilişkinizin olmasını istiyorsanız, kızlar, erkek arkadaşınızın yanında osurun. Çünkü ilişkide osurma eşiği diye bir değer söz konusu. İlişkiyi daha sağlam temellere oturtmak için tak çözüm: osurmak.

*Ha, çocuğun yanında hayvan gibi osurup da sonra ‘vay efendim ilişkimi sağlam temeller üzerine oturtmak isterken sevgilim beni terk etti, aman efendim senin yüzünden oldu gibi’ veryansınlarla gelmeyin bana, mesuliyet kabul etmem. Müessesemizde bu tarz durumlara yer yoktur. G.tünüze güvenmiyorsanız bu işlere girmeyecektiniz.

*Söyleyeceklerim bu kadar. Dağılın! Ehehe hadi çav.


(Gelecek sayı kısa kısa’da olacaklar: Askerde sıkıntı, fıkra anlatamayan insanın içler acısı hali, askerde fashion tv izlemek, askerde telefon kullanımının incelikleri, sahte okey nedir, okeyin sahta olduğu nasıl anlaşılır ve daha pek çok komiklik ‘Askeri Kısa Kısa 6’da sizlerle olacak)

8 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

wibiya widget