İyi Yıllar !


2009 benim için ciddi anlamda güzel geçti. 2010'un bundan daha da güzel olmasını dileyerek hepinizin yeni yılını kutlarım, bol sağlık, bol kahkaha, eh bi' miktar da para getirmesini dilerim :)

6 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

İyi ki Orada Değildim #4

sokrates te boş durmamış tarihteki ayar verme modasına uymuş ve bakın idam edilmek üzereyken karısının "seni nedensiz yere öldürüyorlar." sözlerine nasıl cevap vermiş:

"nedeni olsa daha mı iyi olurdu?"

****

-seni nedensiz yere öldürüyorlar.

+böühühüüühühühüühü

4 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

İyi ki Orada Değildim #3

napolyon'un esir olarak aldığı bir generale verdiği ayar vardır ki harikadır. general napolyon'u aşağılama amaçlı haykırır:

-siz para için savaşıyorsunuz biz ise şerefimiz için savaşıyoruz!!

napolyon cevaplar:

-doğru, herkes kendisinde olmayan şeyler için savaşır...

***

düşünüyordum da napolyon yerine ben giyseydim o afilli kıyafetleri. ne derdim acaba?

-siz para için savaşıyorsunuz biz ise şerefimiz için savaşıyoruz!!

littleiv cevaplar:

-ağzını burnunu kırarım lan senin. terbiyesiz. hayvan herif.

***

okul müdürü gibi çık çık çık.

0 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

İyi ki Orada Değildim #2

bir şemsiye tamircisi shakespeare'e yazdığı bir şiiri inceleyip tenkit etmesi için gönderir. şair inceler ve cevabını verir:
- dostum siz şemsiye yapın, hep şemsiye yapın, sadece şemsiye yapın.

iyi ki ben orda değildim diyorum ben. ya shakespeare yerine bana gönderilseydi o şiir.

-ya abi ne bilim olmuş gibi ya. biraz daha çalışırsan neden olmasın yani. biz de anamızın karnından şair doğmadık sonuçta eheh. çalış çalış olur yani bence.

3 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

İyi ki Orada Değildim #1

selamlar sevgili okurlar. yeni bir yazı dizisine başlamam an meselesi. daha önce benzerleri yapılmış olabilir. hatta bir dönem yiğit özgür bir kaç karikatür çizmişti sanırım bununla ilgili. şöyle ki tarihteki efsanevi ayarlarda ayarı veren kişi yerine ben olsaydım nolurdu biraz hayal gücünü kullanarak eğlenceli bişeyler çıkabilir gibime geldi. hadi bakalım.

*genç bir yazar, yazdığı bir romanını neyzen tevfik'e getirerek onun fikrini sorar, neyzen, romanı beğenmedigini söyler. bunun üzerine genç yazar biraz gücenir ve aralarında şu diyalog cereyan eder.
-iyi de siz hiç roman yazmadınız ki...
+ben yumurtlamam ama yumurtanın taze ya da bayat olduğunu anlarım.

ben neyzen yerinde olsaydım nolurdu acaba:

-iyi de siz hiç roman yazmadınız ki...

+ah be abicim. şairim ben. ha şair ha yazar. olayın özünü biliceksin önce. gerisi geliyo zaten. olmamış diyorum işte. git biraz daha çalış öyle gel. siz kitap yazmadınız diyo hey allam.

8 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Taklım - Selçuk Yöntem'e Mektup

Sevgili Selçuk Yöntem;

Aşk-ı Memnu adlı enfes dizinin mal ama zengin karakteri ednan ziyagil'i büyük bir başarıyla canlandırıyorsunuz. paraysa para, karizmaysa karizma, mallıksa mallık her şey yerinde. ama o küçük kızın nihal'le aranızdaki hitap kelimesi nedir abicim.

TAKLIM !

Evet yanlış duymadınız. birbirlerine tatlım yerine taklım diyorlar. kocaman selçuk yöntem ya, karizmatik bir adam falan. şiir okuyor, sesi tok karizmatik. orta yaşlı kadınlar hastası. o ne diyor kızına. taklım. abi yakışmıyor ya. hadi nihal gerzek, tiineyc falan o bir derece kurtarıyor. ama sen selçuk abi. oldu mu hiç? kocaman ednan ziyagil ya. yediremiyorum kendime. taklım dans edelim falan diyor. valla deliricem.

10 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

kısa kısa #27

*oh be geri dönüş. selamlar sevgili okurlar. yine bir vize haftası yine bir boş littleiv blog. ama bitti artık. geri döndüm hele hele. çalsın sazlar vursun davullar. (noluyo lan) özledim kısa kısa yazmayı. bi sürü not birikti telefonda, dökelim bakalım neler varmış.

*geçen gün söğütlüçeşme'de otobüs bekliyorum. orada minibüsler de duruyor. bir tanesinin ön camında 'birazdan sen de herkes gibi inip gideceksin' yazıyordu. bir minibüs şöförü için fazla mı melankolik ne?

*ntv'nin aslında nergis tv olduğunu düşününce biraz burkulmuyor mu için? benim burkuluyor valla.

*eskiden ilkokulda falan şey yapardık belki hatırlarsınız. silginin içine 0.5 0.7 falan uç sokardık pislik olsun diye. defterini silmek isteyen insan birden karalandığını görünce minik bir şok geçirirdi. o zamanlar eğlenceli şeylerdi hep bunlar.

*nezle ile grip'in farkını bilen var mı? ben şahsen bilemiyorum. ama bence grip daha bir bizden daha bir halk. yani gribe cefakar memurum yakalanırken, nezleye daha bir patronsal insanlar yakalanıyor bana göre. aralarındaki fark bu.

*nüfus kağıtları küçülsün istiyorum. cüzdanlara sığsın istiyorum. bu işle kim ilgileniyorsa bir el atsın. canımı sıkmayın.

*burger king'in esra-ceyda kardeşleri oynattığı 'bütün dünya anladı' temalı reklamın bariz şekilde 'bakın bu salaklar bile anladı, siz mi anlamıycaksınız?' şeklinde bir mantık söz konusu değil mi? bana öyle geliyor.

*riçi riç ne piçti ya. (evet sırf kafiye için yazdım)

*yalan değil ama riçi riç'in evinde mcdonalds vardı. şerefsiz. geçme lan bizim mahalleden. kırırım.

*balçiçek pamir'in ismini çok seviyorum. bence pek çok şey anlatıyor bize.

*msn var biliyoruz hepimiz. bence okunuşu em en en (evet yanlış yazmışım rezil olmuşum. em es en işte be :) ). ama bir grup insan meğseğneğ diye okuyor. hep garip olaylar bunlar.

*bence dünyanın en korkunç şeyi bülent ersoy'la evlenmektir. bunu pek çok platformda tartışabilirim.

*beni arayıp direktoman 'alo kiminle görüşüyorum?' diyen biri olunca gerizekalı deyip kapatıyorum. salağa bak hem kendisi arıyor hem de kiminle görüşüyormuş.

*aha noluyo. star parlament sinema kuşağı müziği çaldı. çocukluğuma döndüm ya.

*hemen arkasından çılgın dersane kampta çıktı. insan üzülmüyor değil.

*cidden kısa kısa oldu bu sefer. haydi görüşürüz.

11 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Yurtta Yaşamak-1


Selamlar sevgili arkadaşlar (adeta öğretmen girişi). nassınız bakalım. beni soracak olursanız (ilkokul 3 mektup girişi) ben iyiyim. giriş içinde bıraktın blogu a littleiv diyenleri tüylerim ürpererek hissediyorum. bu yazının konusu yurt yaşantısı. trt 2'deki bi yerleri tanıtan program abisinde döndüm resmen. bakalım neler yazıcam. belki bir kaç parça olabilir yazı. yurt dediğin şey bitmez çünkü. her günü ayrı yazı konusu olur. öyle civcivli bir ortam. civciv derken hep erkek ha yanlış olmasın. bildiğin apışarası kokuyo mütemadiyen. şuraya bak daha paragraf açmadan nasıl anlatma şevkiyle dolup taştım. bu arada adımın şevki olmasını istemezdim (nolur biri beni durdursun eheh).

şimdi yurt dediğimiz ortam genelde erkeklerden oluşan bir yapı oluyor. öyle amerikan filmlerinde gördüğünüz gibi kızlı erkekli alt üstlü ranzalı bir ortam yok. sizi yemişler hep. bildiğin 400 erkek bir yerde yaşıyor. tabii buna ne kadar yaşamak denirse. söz konusu ortamda genelde 4 duruma göre 6 8 10 kişi bir odada kalabiliyor. ranza dediğimiz olay yurtların demirbaşları arasında. bazı yurtlarda odada priz bulunmuyor. elekrtiği sizin bulmanızı istiyorlar. böylece zor hayat koşullarına erkenden alıştırmaya başlıyorlar sizi eheh. allahtan şu anda kaldığım yurtta priz var da laptopu falan şarj edebiliyorum. ama ilk yurtta yoktu. koridordan 30 metrelik uzatma ile elektrik alıyorduk. şartlar gözünde canlandı sanırım. tuvalet banyo ortak oluyor genelde ama duyduğum üzere bir yurtta hamam varmış. düşünmek bile istemiyorum. kaldığım yurtlarda hep temizdi bu alanlar. bu sevindirici bir şey benim için.

yemekhaneler genelde kötü yemek çıkartıyor bu da sizi yakın yerlerdeki bilimum mc donalds, burger king, pizza hut vb. mekanlara sevkediyor. para gürül gürül dışarı akıyor yani. odalarda uyumak bir dert çünkü biri yatarken diğer kişinin yatmaması durumunda ışık ses gürültü gibi etkenler uykunuzun içine edebiliyor. toplu yaşama alışmak böyle bişey sanırım (allam askerde nasıl olucak aceba).

ilk kısmı bu kadarla tutayım yakın bir zamanda ikinci yurt tanıtımı kısmı ile karşınızda olucam. zor şey be yurtta kalmak.

6 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

kısa kısa #26

*selamlar sevgili okurlar. neyaptınız bakalım haftasonu. ben feci eğlendim valla. taksimde fasıllar mı dersin, çok kral kahvaltılar mı dersin, oyunlar mı dersin, dolu dolu hatta dopusdolu bir haftasonuydu. çoh eylendim yani. neyse bişeyler yazıyım gülelim eğlenelim istiyorum, tek amacım bu benim. fazla bişey beklemeyin. yani burayı okuyup milyarlar kazanmayı bekleyenleriniz varsa baştan söyliyim yok öyle bişey. maksimum biraz gülüp endorfin salgılarız o kadar.

*barbaros bulvarından zincirlikuyuya giderken atv/sabah'ın orada bir tünel var. eğer otobüsle hızlı bir şekilde geçerseniz süper sallanıyorsunuz , çok güzel hoplatıyor. inanılmaz eğlenceli. evet hoplatılmaktan zevk alan bir insanım ve kendimden an itibaiyle tiksiniyorum.

*sevgiliyle izlenen ilk maçta 3-0 yenilmek falan. üzücü şeyler hep bunlar.

*müzik dersi vardı ilkokulda lisede. ne pisti ya. ilkokulda blok flüt çaldırırlardı sabilere. temel eğitim falan zaten yok. direk flütü ele ver ondan sonra gelsin gece boyu bitmeyen iğrenç tiz flüt sesleri. sağ el mi yukarıda sol el mi. notları görünce anlamayıp müzik kitabına notların altına minik minik yazmalar. aman ya ne kötüydü. büyük tramva çocuklara. bir de tükürük içinde kalırdı o flüt. flütün götünü çıkartıp birbirimize su sıçrattığımızı hatırlatım. zor günlerdi.

*sıçratmak dedim de aklıma takıldı uzun süredir de merak ediyorum. bu sıçmak fiili ayıp mı değil mi? ben çok merak ediyorum bunu. eğer ayıpsa s.çmak şeklinde yazıcam. ama sanki bana çok da ayıpmış gibi gelmiyor. yani ne bileyim sonuçta doğal bir ihtiyaç. hep kararsız kalıyorum bu konuda. büyük geriliyorum. ortak bir karar verip hep birlikte aynı şeyi uygulayalım. sonra arkamdan 'hii sıçmak demiş pis tirbiyesiz' falan derseniz üzülürüm.

*bazen görüyorum çevremde. otobüste falan bağıra bağıra füturusuzca telefonlar konuşan insanlar oluyor. özeniyorum ya. ben otobüste bırak bağıra bağıra konuşmayı karşımdakini duyamıyorum bile. kendimde 'hmm anldm cnm. tmm cnm hı hı' şeklinde bilimum sessizlikte konuşuyorum.

*ajda pekkan'ın şarkısı var şimdi size ondan bahsetmek istiyorum. şarkı şöyle başlıyor.

kalem yazar tükenir
kader yazar tükenmez

evet gerçekten çok güzel iki dize. anlamlı hoş falan. sonra diyor ki ajda ablamız.

tükenmesin sevgimiz

yine güzel. sonuna geldik vurucu bişey bekliyoruz.

aynen öyle. aynen öyle.

ajda bu ne şimdi. oldu mu yani. aynen öyle diyerek nasıl bir geçiştirmedir. sen ki yılların hatta yüzyılların sanatçısısın. yakışıyor mu? geçiştirmiş resmen. hee aynen abicim ayyynen diyen bir mahmut abiden ne farkın kaldı allasen.

*bir kaç dakika önce arkadaşım benden boş a4 uzatmamı isterken 'aga şurdan bi beyaz boşluk uzatır mısın?' dedi. beyaz boşluk ne ola ki?

*haydi görüşürüz dostlar. sevgilerle.

10 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

kısa kısa değil

*eheh şaşırdığız di mi kısa kısa sanıyodunuz. yine böyle kısa kısa şeyler yazıcam ama o formatta değil bu sefer. aklıma geleni falan filan.

*az evvel neşeli hayat filminden çıktım. yılmaz erdoğan filmi. çok hoşuma gitti. abartı hiçbir şey olmadan tüm duygular bu kadar güzel ve yalın yansıtılabilir. mutluluk, eğlence, burukluk. çok hoşuma gitti benim. yılmaz erdoğan'ın süper konuşma şekli, naifliği, mimikleri gerçekten çok güzel. ben gittim siz de gidin.

*yarın çok güzel şeyler olucak hissediyorum. fazla belirtmiycem. eğlenicem bence.

*aşk-ı memnu'yu izliyorum ben. evet. baya baya takip falan ediyorum kaçırınca öğreniyorum nooldunu.

*ekşi sözlük'de ne siyaset ne din tartışmalarına girmeden sadece eğlencelik ve spor ile ilgili yazılar yazıyorum ve bu yüzden eleştirildiğim oluyor. gerçi düşündüğüm fikirlerin arkasında duruyorum geneldeama yine de inceden liboş muamelesi görmüyo değilim. halbuki alakası yok.

*istanbul'da sinemaya gitmek gereksiz pahalı. geçen sene gnçtrkcll vardı 4 liraya falan izliyorduk. bu sene yok. 10 lira heryerde. e geçen sene 4 lira verince 10 lira fazla geliyor insana. daha da gidicek bi sürü film var. napıcam bilmiyorum. öğrencilik zor be.

*sevgiliyle taksim'de yürümek çok güzel bişey o kadar diyim.

*pes ve football manager oynamaktan aşırı zevk alıyorum. ne içkim ne sigaram ne kumarım var. tek kötü alışkanlığım bu oyunlar. o kadar da olsun beya.

*beya mı? ahaha evet trakyalıyım.

*ben bu yazı stilini de sevdim ya. arada attırırım 3 5 bişey.

*sevgiliyle bi mekanda koltukta oturma da çok güzel

*sevgiliyle yapılan her şey çok güzel ben az evvel onu farkettim.

*sırasıyla yıldızsözlük, uludağsözlük, itüsözlük ve ekşisözlük. elimden geçmeyen sözlük kalmadı be. ama okulumun sözlüğü ben de ayrı bir yer taşıyor. buradan bitmiş de olsa yıldızsözlüğe selam yolluyorum eheh.

*yazmayı çok seviyorum ben. umarım bir gün böyle gazete dergi falan gibi bir yerde yazarım.

*haydi görüşürüz yine.

6 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

kısa kısa #25

*merhabalar gönül dostları. böyle girsem ya bloga. samimiyetsiz gibi. siz gelmeseydiniz ben sizin bloglarınıza gelicektim valla falan desem. nasıl gidiyo işler güçler. hep aynı dediğinizi duyar gibiyim. e o halde ne bekliyoruz haydi başlayalım. (çok neşeli trt 2 programı sunucusu gibi oldum yeminle)

*şöyle bir huyum var. örneğin birine çağrı atmam gerekiyo. ne bilim kontorüm azdır falan, insanlık hali hep olucak şeyler bunlar. neyse ne diyordum. heh, çağrı. çağrıyı attıktan sonra, normal olarak bu kişinin beni geri araması gerekiyor ya. işte ben bu anlarda feci geriliyorum. telefonu kullanamamamamanını mamını maykrofonşov. evet ne diyordum kullanamamaya başlıyorum. yani o karşımdaki kişi her an arayacakmışta ben de yanlışlıkla kapatmaya basacakmışım gibi. ne bilim ben bazen böyle ikilemlerde kalıyorum.

*çağrı attıktan sonraki o telefonu kullanamama sürem uzarsa da bende bir sıkılganlık başgösteriyor. böyle bir kıpır kıpır kıpırdanıyorum. durduğum yerde duramama hali.

*telefonla ilgili bir diğer tedirginliğim ise şu şekilde. mesela birini arıyorum. e hep çağrı atıcak halim yok. arada kontorüm falan oluyor. 'dur lan bu sefer de ben arıyayım' diyorum. içimden öyle geliyor o an. neyse. getiriyorum ismini telefonumun ekranına basıyorum yeşil tuşa. o anda aradığım kişi şu anda telefonunu görmüyor oluyor ya. işte o anda kahır bela diyesim geliyor hep. çaldırıyorum çaldırıyorum açan yok. o anda kapatsam, karşı taraf ekranında '1 cevapsız arama' şeysini görücek. bir bakıcak littleiv. dicek ya bu herif te dicek nasıl beleşçi bir insan dicek. yapıcak ben biliyorum. heh işte sırf bu olmasın diye hemen kapatıp bir kez daha arıyorum. gören desin ki 'aa litleiv beni 2 kez aramış (çaldırmamış) hemen geri döneyim'. böyle de psikopathuylarım yok değil.

*gerginliklerde başladık devam edelim. eğer ki ben birisiyle öpüşüceksem, normal bildiğin yanaktan, önce ne taraftan öpeceğim konusunda fena şekilde sıkılıyorum. yani acaba önce sağ yanağa mı hamle yapsam yohusa sol yanağa mı hamle yapsam bilemiyorum. eğer ki sağ yanağa hamle yaparsam karşımdaki de benim sağ yanağıma hamle yaparsa ikimizde sağ tarafa doğru gidiyoruz ve iğrenç bir sahne yaşanıyor. çok üzüyor bunlar beni. ömrümden ömür gidiyor hep. varsa bunun bir görgü kuralı, bir bilen nolur bana da söylesin.

*yakası kalkık tişört diye bişey var. daha doğrusu tişörtün yakasını kaldırmak diye bişey var yani kendiliğinden kalkık yakalı tişört satmıyolar. neyse efendim bu şekilde tişört giyen birini gödüğümde feci özeniyorum. çünkü çok hoş duruyor bu atraksiyon. hayır yanlış anlamayın giyen erkeğe hoş demedim, yani ben de yapsam bende de güzel durur mu acaba fikri beliriyor kafada. ancak işleme koyulunca gerek çevedeki pis arkadaşların geçtiği dalgalar gerek tişörtün dandikliği tüm karizmayı yerle yeksan ediyor. yerle yeksan'ı kullandığım için sevineyim mi yoksa yakası kalkık tişört giyemediğim için üzüleyim mi bilemedim. çeşitli duyguları aynı anda yaşıyorum şu an.

*pantolon telefonluğu diye bişey var. böyle kemere monte ediliyor. genelde 45 yaş üstü amcalar ve din kültürü ve ahlak bilgisi hocaları tarafından rağbet görmekte. nasıl ugg tikilerde modaysa bu pantolon telefonluğu da o amcalar için moda.

*saç ektirmek denilen bir olay var. keller için mucize çözüm adı altında bir eksiklerini gizleme, ne bileyim bir daha yakışıklı görünme çabası. halbuki sırf saçla olan bişey değil ki. kaldı ki kelden hoşlananan kadınlara yönelseler daha çok işlerine yarar. neyse. bu abilerin saç ekiminden önce ve sonra şeklinde iki fotoğrafını çekiyorlar genelde. işte saç ekiminden önce mutsuz üzgün ve kel, sonra ise hayattan zevk alan, saçlı ve mutlu kişiler oluyorlar. şimdi bu abilerden birini görüyoruz.


evet gördüğümüz üzere, ilk fotoğrafta kelliğinden utanan, başını yerden kaldırmayan adeta bu hayattan çekip gitmek isteyen bir insanı görüyoruz. ancak ikinci fotoğrafta bambaşka bir insan. 32 diş ile gülüyor. gamzeler falan oluşmuş. adeta tüm dünya onun. işte bir saç neleri değiştiriyor görüyoruz.

*görüşürüz yine bir blog sayfasında ya da bir sonbahar yaprağında..kim bilir.. (romantik gibi)

10 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

sabahlamak çok pis bişeymiş

selamlar sevgili okur. biliyorum bana çok kızgınsın. evet yazmadım falan. ama bi sor niye. ben şimdi mezun oluyorum ya, bitirme projesi falan feci kasıyormuş ya insanı. sen git deliler gibi ingilizceden türkçe'ye makale çevir. gece 4'e kadar 120 sayfaya yakın power point slaytı hazırla. sonra sunumdan önceki gün hocanın asistanına gidip sunumun bambaşka bir şey olacağını öğrenip sunumdan önce o slaytı tamamen baştan hazırla üstelik akşam 9'dan sabah 5'e kadar. ben hiç hayatımda bu kadar kötü olduğumu hatırlamıyorum ya. 9 saat sürekli çalışıp sabah 5'te yatıp 2 saat sonra kalkıp okula gittim. ama nasıl gidiş. otobüste bayılıyordum bi ara.

nese okula gittim. ölücem sanırım. kanım çekiliyo, midem içerde takla atıyo, üşüyorum, titriyorum, açım. iğrenç bir hal yani. bir de derse girdim korozyon diye. hocam ben orada eriyorum ne metal erimesi!

neyse ders bitti gidip bir kahve, tost ve çikolata aldım. yedim az kendime geldim. sunum için konu paylaşıyoruz sunuma 15 dakika kala! düşün saçmalığı düşün. tabii sunum vakti geldi. ilk grubun ilk anlatıcak kişisi benim ve üstelik bi bok bilmiyorum. iğrenç bir durum. neyse ııııı'laya ııııı'layasaçmalaya saçmalaya bişeyler anlattım. ağzım kurudu daha 2 dakikada. ama allahtan en güzel sunum bizimdi. belki anlatamamış olabiliriz ama içi doluydu yani. nese bitti gitti. yurda gittim bir uyudum. 14 saat falan. insan uykusuzken ölebilirmiş ben onu anladım bu hafta. bir de bitirme projesi çok zor bişeymiş onu da anladım.

sonuç olarak bloga falan da yazamadım. ama yazıcam, en kötü wordde laptopa kaydedip internet olan yerde size ulaştırıcam. o kadar izleyici varken bunu yapamam. ne bileyim belki bir kaç kişi okuyup gülüyordur falan (amma duygusal oldu lan sonu ehehele). hadi en yakın zamanda görüşmek üzere tekrar.

9 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

wibiya widget