Kısa Kısa #63

*Merhaba.

*Koltuk altından sonraki en çirkin ikinci bölgeyi buldum sevgili okurgaç ---> 'Dirsek içi'. Evet kolumuzun köşe kısmı, dirseğin tam ters tarafı olan dirsek içi kısmı özellikle iç taaftan bakıldığında gerçekten çok iğrenç görüntülere sebebiyet verebiliyor. Ve dostum inanır mısın ben buna çok üzülüyorum.

*Bant koparma aletini kim bulmuşsa gerçekten ben onun büyük bir insan olduğuna inanıyorum. Hatta ne bileyim telefonu bulan Graham Bell'den daha mühim bir noktaya parmak basmış bence. Çünkü sonuçta Graham çok fantastik bir fikirle yani açıkçası olmasa da olur diyebileceğimiz bir icat yapmış. Yani bugün telefon olmasaydı kim çıkıp isyan ederdi allasen. Ama bant koparacağı yokken işi yapıştırma koparma ve. olan ne koçyiğitler kafayı çizdi haberiniz var mı? Yani iddiam odur ki bant koparacağı telefondan daha mühim bir icattır. Hiç benimle tartışmaya girmeyin, yani eğer çok çarpıcı argümanlarla gelip benim tezimi çürütürseniz bunu yorum kısmında yapmanız gerekir. E ben de yayınlamam yorumu bu kadar basit. Yani anlayacağın dostum burası benim mekanım ve burada benim kurallarım geçer ---> 'Yorumu Yayınlama'

*Mesela zımba. Yani bunu bulan adamın haleti ruhiyesini merak ediyorum. Artık bir kaç kağıdı birbirine iliştirmek nasıl katlanılamaz boyutlara ulaştıysa çıldırıp, bir gün, kafasına koyup 'ben' diyor  'bu kağıtları birbirine daha kolay' diyor 'yapıştırayım, iliştireyim artık ne boksa' Küfür kıyamet tabii, o artık nasıl bir mucitlik anıysa. Ana avrat düz gidiyor kağıtlara, lanet ediyor. Hayır düşünüyorum işi kağıtları birbirine bağlamak olan bir adam nasıl oldu da bu kadar komplike bir aleti icat etti. Çünkü dışarıdan göründüğü kadar basit değil. Ben içini açıp baktım (Çok sıkılıyorum olm işte sabahları, düşün zımbanın içini falan açıp inceliyorum, gerçekten acınacak haldeyim sanıyorum, arkadaki arkadaşım! gülme, görüyorum ben burdan)

(basit göründüğüne bakma)

*Teyze olmak zaten çok korkunç bir olayken bir de yaşlı teyze olmak.. Ne bileyim yazarken bile bir ürperme geliyor. Soğuk terler boşanıyor alnımdan falan. Mesela biliyorsunuz ben kahvecide çalışıyorum bir mühendis olarak. Hayat tabii nasl şakalarla süprizlerle insanın karşısına çıkacağını bilemiyorsunuz. Neyse, arada 'çok yaşlı teyze' geliyor, daha doğrusu getiriyorlar gelinleri vs. Çünkü çok yaşlı teyze hayati fonksiyonlarından bir kaçını yitirmiş durumda. Yürümek, koşmak, düşünmek gibi. Evet çok yaşlı teyze düşünemez. Meh'ler meeeh'ler ama konuşamaz. Şu anda Japon korku sinemasına rakip olabilecek bir karakter yarattım bu arada. 'Meeh'leyen çok yaşlı teyze'. İşte şimdi sıçtınız Garez, Halka ve uzun siyah saçlı düz duran kızdan nemalanan daha nice Japon korku filmi.

*Mesela çalıştığım yerde, yaşlılar, yürüyemeyenler için, böyle elektrikli gayet şık 3 tekerlekli bisiklet gibi araçlar var. Gazı, freni falan, yaşlılar bu sayede gönüllerince gezebiliyorlar. Ama dikkat ediyorum, muhtemelen normalde evinde hoplayıp zıplayan teyzeler o aleti görünce böyle bir 'aciyeee, meeeh' moduna giriyorlar. Adeta yıllardır yürüyemiyorlarmış gibi davranıyorlar ve ben çok sinirleniyorum.

(meeeeeeeeeeeeh)

*Bol teyzeli, aletli edevatlı bir yazının sonuna geldik. Bir dahaki yazıya kadar kendinize benden bir şeyler ısmarlayın, sonra bir ara anlaşırız falan şeyaparız yani sorun değil.

6 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Melih Gökçek ve Sosyal Medya Macerası

Merhaba sevgili littleiv.blog ziyaretçileri. Belki biliyorsunuzdur, sizin güzel ilginiz, sevginiz, yazmaya teşviğiniz sebebiyle ayakta duran bu blog sayesinde TRT Haber'deki Sosyal Medya programına konuk oldum. Serdar Kuzuloğlu'nun sunduğu programda diğer konuk ise Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'ti.
Şimdi buraya kadar olan yazıyı 2 sene önce yazacağımı söyleseler kıçımla gülerdim açıkçası ama oluyor işte Bir gece 'olm çok pis blog yazasım geldi' diye düşününce falan buralara gelebiliyormuş insan. Gerçi ben de farkındayım, programa asıl çıkış sebebim blog değil twitter'daki aktifliğim. Yani eyvallah burada da 200'e yakın insan var ama twitter'daki 5500 kişi ve çok hızlı alınan tepkilerden orayı biraz daha aktif kullanmama yol açtı. Neyse gelelim o akşama (böyle deyince de çok şey oldu heheh hadi bakalım)

Ben programa çıkacağımı programdan 20 saat falan önce öğrendim. Bu sebeple o kadar büyük bir sansasyon yaratmadım eheh. Programa katılacağımı twitterdan duyurduktan sonra gayet güzel tepkiler aldım. Tabii çekincelerim vardı yok değil. Televizyona çıktı havalandı, iyice artis ha bu, göt! gibi tepkilerden tırstım açıkçası. Ama Allah'tan ne program öncesi ne de sonrasında olumsuz tepki oranı oldukça azdı.


Programın olacağı saatlerde daha doğrusu alınacağım saatlte işte olmam gerekiyordu ama müdürüm sağolsun erken çıkmama güç bela izin verdi. Sonrasında iş yerinden alındım ve hatta program sonunda da istediğim yere bırakıldım. Bu açıdan gayet başarılıydı TRT. Neyse efendim programın çekileceği stüdyolara gittik. Gayet güzel ağırlandık, odaya alındık çay kahve ikram edildi. Ben biraz salak olduğum için programdan 15 dakika önce susamlı bişeyler yiyerek 'Nasıpflımp' diye sorarak diş aralarımın susamsan gözükmemesini sağladım. Şöyle böyle makyaj stüdyo derken Melih Gökçek geldi stüdyoya.

Melih Gökçek'le birlikte çıkacağımı öğrenince başta çekindim tabii. Hem siyasi bir kişilik olması benim hareketlerimi söyleyeceklerimi bir filtreden geçirmeme sebep olacaktı, hem de kendisi katıldığı programlarda tartışmadan duramayan bir insandı. Bu sebeple acaba 'bi sani.. bi saniye Melih Bey, lütfen. Lütfen olmaz ben sizi dinledim LÜTFEN!!1!' gibi diyaloglara girer miyi diye düşündüm. Hatta bir ara Kılıçdaroğlu gibi elektrik trafosunu kapıp çıksam mı karşısına dediysem de çok abartmamam gerektiğini farkederek durdum.

Programda ne konuşacağımı zerre bilmememe rağmen çok fazla heyecanlanmadım açıkçası. Düzgün konuştum diyebilirim sonraki izlemelerimde de gördüğüm kadarıyla. Tek pişmanlığım Melih Bey'in 'sence burcum ne?' sorusuna aslan cevabını vermem oldu. Halbuki çaksam orada 'akrep'i yemin ediyorum twitter'da kral olurdum be. Ah kafama sıçayım Arif. Genel olarak güzel bir program oldu yani. Bloga ekstradan bir 6 7 izleyici, twitter'a da 1000 civarında follower geldi. Utanın lan biraz şu twitter'a bakın azıcık nasıl çalışıyor çabalıyor. Afferim olm (iyice komşu çocuğunu öven anne gibi oldum yemin ediyorum)

Genel hatlarıyla böyleydi program. Sonradan izlediğimde 'aa mal gibi çıkmışım lan, hehe keşke hep tavana bakmasamışım, mimiklerimi kontrol edemiyo muyum lan acaba ben?' gibi düşüncelere kapılsam da güzel bir gece oldu. Herkese teşekkürler.

11 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Kısa Kısa #62

*İnsanlar zengin olunca beyinleri eriyor galiba. Yani ben çok zengin olsam, ne biliyim abi, insan alışveriş yapmak için sabah 10'da AVM'ye gelir mi? Ben şahsen uyurum lan, sonuçta param çok yani. İstediğin saatte alışverişini yapabilirsin. Sabah 9'da kalkıyo aga adam düşünsenize. Halbuki uyu di mi 1'e kadar? Demek ki neymiş herşeyin fazlası zararmış. Çok fazla para beyni eritme etkisi yapıyormuş.

*Şimdi içinden 'insan bir merhaba der hayvan' diyorsun di mi? sevgili okur. Hakkaten ben de nasıl oldu anlamadım ama birden muhabbete dalan ergen gibi oldum.

*O zaman şöyle içten bir 'MERHABAĞĞ'yla girelim mi posta? He ne dersin okur. Bal okur, yanakları al al okur. O değil de şu anda bu yazıyı işte ufak not kağıtlarına yazıyorum. Her anımı değerlendiriyorum olum müşteri yokken niye mal mal oturayım di mi?

*Şimdi belki biliyorsunuzdur, ben hem kahve satan hem de normal ürünler satan bir mağazada çalışıyorum. Yani baya bildiğin 'ne iş olsa yaparım' adamı oldum. Kahve yapıyorum kek mek veriyorum, kıyafet katlıyorum, ürün taşıyorum. Çok ilginç olaylar dönüyor mağazacılıkta. Sadece dışarıdan gördüğünüz kısmı değil yani geyiğine hiç bulaşmayayım diyordum ama olmayacak galiba. Mağazacılığın arka deposundaki isimsiz kahramanla yürüyor bu meslek falan diye çığlık atasım geliyor. Sonrasında hasta yatağımda tek göz odada kimsesiz kalmışımda televizyonlar beni çekmeye gelmiş gibi oluyor, çeşitli fantastik olaylar. Konu buraya nasıl geldi onu da tam çözemedim ayrıca.

*Şimdi içinde konfeksiyon olan bir satış mağazasında çalışınca doğal olarak teyzelerle çok fazla iletişimde oluyorsunuz, adeta onların büyülü dünyasına inanılmaz bir yolculuk yapıyorsunuz. Teyze dediğimiz canlı gerçekten çok ilginç şeyler yapıyor doğal ortamında bulunduktan sonra. Örneğin eğer alacağı ürüne (av) kilitlenmişse etrafındaki tüm tehlikeleri görmezden gelebiliyor. Mesela bir hırka gördü, inanamayacaksınız ama gidip teyzenin göbeğine (ki teyze dediğin şey göbekli yaratılmıştır) bir yumruk atın, sizi hiç umursamayacaktır. Çünkü o artık hırkaya konsantredir, onun gözü artık hırkadan başka bir şeyi görmüyordur. Ufak tefek tartışmaları zaten geçtim hiçbir şekilde onu avına ulaşmasından vazgeçiremezsiniz.


*Mesela bu teyzem. Ne güzel bak dışarıda görmüş adidas marka artık mont mudur nedir tam da bilemiyorum. Demiş 'ya ne vericem 120 lira bi' monta ben bunu kendim evde dikerim zaten'. En de güzelini yapmış valla, istediği renkte istediği desende yapmış kendi adidasını. Sonra bastonuyla birlikte sokaklarda arz-ı endam etmiş. Çok güzel. Ev ekonomisi böyle bir şey işte.

*Zamanında 'Ev Ekonomisi' diye bir ders vardı ortaokulda. El işi falan da olabilir dersin ismi tam hatırlamıyorum. O dönem biz içinde futbol oynama ateşi uğruna varını yoğunu verebilecek ergen erkeklere düğme dikmeyi öğretiyorlardır. Gerçekten çok gereksiz işlerdi. Top oynamak istiyorum diyorsun ama düğme dikiyorsun. Çok yanlış işler.

*Tuzlu ayran, tansiyona 'tutmasaydım düşüyodun' dese ya.

*Bu yazı bu kadar olsun bir dahaki yazıda söz uzun yazıcam :) Haydi görüşürüz.

7 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

wibiya widget