Berber ve Saç Traşı Üzerine Bir Makale

Selamlar,

*Saç kestirmek gerçekten kendi içinde çeşitli ritüeller barındıran bir ayin gibi bence. Kadın kuaföründe çok fazla tecrübelerim olmasa da bir kaç kez girmiş-çıkmışlığım var. Ama tabii asıl ihtisas alanım erkek berberi. Kısaca anlatayım, sizi şöyle alttaki maddeye alayım, buyrun, lütfen önden, rica ederim, siz misafirsiniz eheh.

*Berberde daha girdiğiniz andan itibaren hoşluklar başlıyor. Eğer sıra varsa köşedeki koltuklara geçip ortada duran günün gazeteleri ve en az 2 yıllık erkek dergilerine göz atma şansınız oluyor. Gazeteler, Posta, Fanatik-Fotomaç ve berberine göre Bulvar, Şok vs. olabiliyor. Burada güzel vakit geçirmeniz için her şey düşünülmüş. İki duvarın birleştiği yerde tavandaki 37 ekran tv'de Akasya Durağı veya Kral TV izleyerek de sıranızın gelmesiniz bekleyebilirsiniz. Evet bir kişinin traşı bitti, şimdi sizi boş koltuğa alalım.

*Koltuğa oturdunuz, berber arkada yanaştı. Saçınızı adeta bir sevgili edasıyla karıştırmaya, parmaklarını kafanızda gezdirmeye başladı. O an zaten kendinizi berbere teslim ediyorsunuz, çünkü güven sağlıyor adam. Berber örtüsünü koymadan önce eskiden olmayan son 10 yılda ortaya çıkan boyun lastiğini (buna bu ismi ben verdim, ne ki acaba gerçek adı?) boynuna bağlıyorlar. Örtüyü taktıktan sonra 'Nasıl yapalım abi?' sorusu ile olaya giriş başlar.

*Bir kaç sefer unisex kuaföre gitmiştim, bu tip yerlerde kafayı arkaya yatırarak saç yıkama gibi bir opsiyon var, gerçekten inanılmaz bir rahatlık. Çünkü kafayı öne eğerek yıkatmak, kadınlar bilmez, resmen kabir azabı gibi. Genelde berber çırağı suyun ısınmasını bekledikten sonra 'Buyur abi' diyerek seni öne doğru alır, kafayı lavabonun içine sokarak çırağın insafına göre ya buz gibi ya da çok sıcak suda kafan ovalanmaya başlar. Ağzına yüzüne su kaçar tükürmeye çalışırsın olmaz, yutsan zaten olmaz, telmaşa anlardır. Çırağın insiyatifinde 1-2 dakikalık azaptan sonra kafayı havluyla sarıp hızlı bir hareketle seni eski haline döndürdüğünde yaşadığın mutluluk ise tarif edilemez. Böyle yüzünü havluyla hafif hafif kurulama anı. Öhm hikaye biraz daha devam ederse hakkımda hoş olmayan iddialar ortaya çıkabilir bu faslı burada kapatıyorum.

İşte o çaresiz anlar

*Saç yıkamadan sonra berberin gelip tekrar bi saçı okşaması ve ardından senin nasıl istediğini tarif etmenden sonra traş faslında geçilir. Burada ben genelde çekingen biri olduğumdan ve çok berber değiştirdiğimden sürekli bir berber muhabbetine dahil olamadım hiç. Ama son 2 yıldır falan toplamda 4 kez aynı berbere gittim (evet 6 ayda bir saç kestiriyorum). Onunla biraz muhabbetim oldu açıkçası, açıklıyorum dünyanın en keyifli sohbeti berberde olan. Yeri gelmişken bir şeyi daha açıklayalım, bu 'Berber Değdirmesi' denilen olay bence büyük bir tezgah. Yok yani öyle bir şey, en azından benim berberlerim benden hoşlanmamış ve bana değdirmiyo olabilirler, bu da bir ihtimal.

*Traş bittikten sonra bildiğin ayakkabı fırçasıyla yüzünüzü süpürmesi garip anlardan biri benim nazarımda. Bir de ben berber örtüsünün altında ellerimle nah vb. hareketler yaparak küçük heyecanlar yaşayarak olayı daha eğlenceli hale getiriyorum. Size de tavsiye ediyorum.

Evet berber, traş olmak gibi konuları güzel şekilde irdeledir. İyi günler dilerim.

0 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Hüsmen Beşbenzemez



Merhabalar, benim adım Hüsmen Beşbenzemez. Dün bu saatlerde çalıştığım devlet dairesinden çıkıp evime doğru giderken sayısalcıda Süper Loto ödülünün 6.5 milyon liraya ulaştığını belirten tabelaya rastladım. İçeri girip cebimdeki 2 tane 1 lira ve 2 tane 50 kuruşu adama gösterip,

-Bunlarla kaç kolon oynayabiliyorum?

Diye sordum. 3 kolon oynayabildiğimi öğrenince boş oyun kağıtlarını, bankoya lastikle bağlı ucu mavi, kalanı bok rengi tükenmez kalem ile işaretlemeye başladım. Toplamda 6'şar tane sayı işaretleyecektim ve her kolonda uğurlu sayım olan 7'yi en baştan işaretledim. Belki bu matematiksel olarak şansımı azaltıyordu ama benim manevi mutluğum matematikten daha önemliydi.

Az evvel televizyon karşısında uyumak üzereyken annemim,

-Hüsmen, hadi oğlum biz yatıyoruz babanla, sen de fazla durma. İyi geceler. Ha o çıkarttığın pantolonunu yıkayacaktım cebindeki kağıtları masana koydum.


Demesiyle birlikte dün oynadığım süper loto aklıma düştü. Hemen teletexti açtım. Muhtemelen dünyada teletext teknolojisini kullanan bir avuç insan kalmıştık. Ama olsundu, sayısal lotoyu teletexten kontrol etmek bir gelenek olmuştu artık. Sayfayı açtım, Sayısal Loto, 10 numara, 5+1 gibi oyunların sonuçları sırayla geçiyordu. Onları beklememek için odama gidip oynadığım sayısal kağıtlarını aldım. Salona geldiğimde Süper Loto sonuçları geçmek üzereydi. Sadece ilk numarayı görebilmiştim. 7...


....

Merhabalar, benim adım Hüsmen Beşbenzemez. Şu anda saat 22.35 ve benim tam olarak 3 milyon 293 bin 881 liram var. Ne yapacağımı bilemez haldeyim. Elimi kolumu nereye koyacağımı bilmiyorum. Annemi ve babamı uyandırmak istemedim. Çünkü babam gece uyanınca bir daha kolay kolay uyanamıyordu. İkramiye vuran kuponu güzelce katlayıp cüzdanıma yerleştirdim. Sabah işe gitmek için her gece olduğu gibi saatimi 6.15'e kurdum. Para beni değiştirmemişti.

Gece biraz rahatsız geçti, saatimin nefret ettiğim sesi ile yeni bir güne uyandım. Dün yaşananların gerçek olup olmadığına 1 saniye kadar emin olamasam da sonra başımın yan tarafındaki cüzdanı gördüm. Hemen açıp kupona baktım. Evet, gerçekten zengindim. Hızlıca hazırlanıp odamdan çıktım. Sabahları kahvaltımı evde yapmayıp yol üzerinden poğaça ve limonata alıyordum, yine aynısını yaptım.

Ofise gittim, hemen bilgisayarımı açtım. Havayolu şirketinin online bilet alma kısmından Galapagos, Ekvador'a bilet aldım. Umarım cam kenarı iyidir, seyrede seyrede giderim. Geçtiğimiz aylarda çalıştığım yerin kurs almam için beni Almanya'ya göndermiş olması sebebiyle vize ve pasaportum hazırdı. Akşam 21.30'da kalkacaktı uçağım. Patronun odasına şöyle bir baktım, kendisi içerideydi. Daha önce bir kaç kez 'Offf şu muhasebede çalışan Ebru erik gibi hatun kütür kütür yenir ha tıstıstıstıs' dediği Ebru'nun yanına gittim. Normalde asosyal biri olduğum için ofisten çoğu kimseyle birebir diyaloğum olmamıştı. Beni görünce şaşıran Ebru zoraki bir şekilde gülümsedi.

-Ebru Hanım merhabalar, size bir şey söylemek istiyorum. Immm bizim patron, Hulki Bey...

Bir kaç saniye durakladım, 'Eeee?' dedi Ebru,

-Sizi kütürdetmek istiyor, dedim ve arkamı dönüp çantamı toplamak üzere masama doğru ilerlemeye başladım.

(devam edebilir)

4 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Az Kay da Ben de Oturayım

Aa naber hacı?

Ulan aylardır bloga dokunmayan ben değilmişim de hiçbir şey olmamış gibi dümdüz yazıya girsem mi acaba böyle? Size de anlık bir paralize durumu yaşatıp 'Aa naber abi, hiç gözükmüyosun, görüşelim bi ara mutlaka, araşalım.' diye normal yaşantımıza devam etsek. Ama yok sanırım yemeyeceksiniz. Bu sefer kesin dönüş yaptım bloga. Ya dedim ben eskiden blogger bir insandım, kendimi sosyal medyada konumlandırırken ilk olarak blog yazdığımdan bahsediyordum, sonra ne olduysa bu bela Twitter geldi fenoluk falan derken olayların ipinin ucu kaçtı. Bu sıralı düşüncelerle birlikte blogu tekrar aktif günlerine döndürmeye karar verdim. Tabi bu aynı kararı 79. verişim falan oluyor. Bu yazıda da biraz goygoydan uzaklaşıp sebeplerimi açıklayayım. Hem kendimi de ikna etmiş olurum hem de böyle giriş yazısı olur.

1) Twitter'dan sıkıldım.

2) Yok.

Evet gördüğünüz gibi çok da fazla sebebim yokmuş. Ama yine de artık blog yazılarına yoğun bir şekilde devam edeceğim. Sadece Kısa Kısa serisi gibi geyik, mizahi yazılar değil daha hayattan, gündemden yazılar yazmayı da planlıyorum. Her kış düşünülen 'Kanka bu sene güzelce sporumu yapıyım yaza vücut yapıp gireriz'den farklı olacağını umarken sizlere bol güneşli günler diliyor, aranızda geri geri götüm götüm giderek ayrılıyorum.

9 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

İnternetsiz



'Aa' dedi. 'hiç mi girmiyorsun internete'. 'Yok' dedi çocuk, 'pek sevmiyorum internet olaylarını'. 'Facebook, twitter, blogun falan da mı yok?'. 'Yoo' dedi gülümseyerek.

Belli ki kız etkilenmişti bundan. Bundan 15 yıl önce tam tersinden etkilenirdi kızlar, 'ayy internete mi giriyosun, ben de bakıyım mı biraz' diye çok erkeğe yanaşmışlardı. Şimdi ise herkesin Facebook hesabı vardı. Twitter'ı olmayanların blog'u, o da yoksa eğer tumblr sayfası vardı. Artık telefonun yerini msn almıştı. Bilgisayar olmayan evler annelerin geçmişte 'mahallede sadece bizde televizyon vardı' dediği evlere dönmüştü şimdi.

Daha birbirlerini yeni tanıyorlardı ve ikisi de uzun süreli ilişkiden çıkmışlardı. Belki bu yüzden belki de eskiden beri gelen özelliklerinden dolayı yeni tanıştıkları insanlara temkinli yaklaşıyorlardı. Gerçi bunda kız tarafının biraz daha dikkatli olması gerektiği genel-geçer bir kavramdı ve erkek bu konuda biraz daha rahat davranabilirdi.

İki üç aydan sonra sevgili olmaya çok yaklaşmışlardı. Artık kız, oğlanın evine gitmeye kadar vermişti. Yeni başlayan bir ilişkide eve ilk geliş önemlidir. Çocuğun ya da kızın odasındaki eşyalar, o eşyaların yerleşimi kişilikler hakkında çok önemli ipuçları verir. Kız da bu yüzden çok heyecanlıydı. Bilgisayarım yok internete de girmiyorum diyen çocuğun odasında neler vardı merak ediyordu. Büyükçe bir kütüphane, bir yatak ve bir dolap. Belki de bir hobisi ya da koleksiyonu vardır, onunla ilgili bir köşe oluşturmuştur diye düşündü.

Kız eve gelince selamlaşma faslının ardından çocuğun odasına gittiler. Beklediğinden çok farklı değildi odası. Kütüphanesinden kitaplar gösterdi çocuk. Salona geçtiler, eski VHS'leri çalıştıran bir video oynatıcı vardı televizyonun altında. 'Sadece internet değil dvd player da yok' dedi çocuk gülererek. 68' yapımı 'Doctor Zhivago'nun kasedini koyup televizyonu açtı. İzlemeye başladılar. Bir süre sonra gereğinden fazla yakınlaşmış olacaklar ki öpüşmeye başladılar. Kız bir klişeyi yerine getirmenin mutluluğuyla 'tuvalete gidebilir miyim?' diye sordu. 'Tabi' dedi çocuk, 'soldan ikinci kapı.'

Kapıyı açtığında dehşete düşmüştü kız. Küçük bir odaydı belki ama sayabildiği kadarıyla 10-12 adet bilgisayar vardı. Bir sürü kablo, mikrofon, kulaklık, cd. Odanın içi mini bir teknoloji üssü gibiydi. Şok olmuştu kız. Merak duygusu tüm vücudunu ele geçirmişti. Diğerlerine göre nispeten büyük olan ekranın önüne geldiğinde monitörde bir takım yazılar görmüştü. Tam ekrana yaklaşıp neler olup bittiğini öğrenmek için öne eğildiğinde vücudunun sol tarafında bir acı hissetti. Elini oraya atınca kırmızı ve yoğun bir sıvının akmaya başladığını gördü. Gözleri kararmaya başlamadan önce monitöre takıldı. MOSSAD başlığı altında bir takım sayılar görüyordu. Vücudu yavaş yavaş aşağı doğru kayarken bilgisayarın yan tarafındaki İsrail pasaportunu farketti kız.

Kan, beyaz tişörtünün büyük bir kısmına yayılmışken bıçak darbesinin acısı iyiden iyiye hissettirmeye başlamıştı kendisini. Yere yığıldığında çocuğa dönmeye çalıştı. 'İn..internete girmiyordun..' dedi belli belirsiz. 'Girmiyorum' dedi çocuk. 'Ne facebook ne de twitter'ım var. Ayrıca soldan ikinci kapı demiştim, ilk kapı değil'...

3 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

wibiya widget