Uzun Masada Yemek


sonradan ulan bu kadar uzun masada iki kişi oturulur mu her yere sandalye koyalım denmiş ancak önceden böyle değildi. bir tarafta bir kişi diğer uçta öbür kişi otururdu.

Vay arkadaş diye düşündü Alpert. Adının Osmanlı denilen bir ülkede Alper gibi orta seviye bir isim halinde varolduğundan habersizdi. Kendi kendine ne güzel ismim var lan diye sevinen bir insandı normal yaşantısında. Günümüz Amerikasında ise gayet şık, artistik bir o kadar da kadınların ilgisini çeken bir isimdi Alpert. Ama şu anda bulunduğu sofrada biraz tedirgin bir pozisyondaydı. Şaşkınlığının sebebi de buydu, uzun masadaydı Alpert. Uzun masa!

Uzun masa çok meşakkatlidir sevgili okurlar. Uzun masayı bilirsiniz 1300'lerden itibaren genelde saraylarda kullanılmaya başlayan bir kişinin bir tarafta diğer kişinin teeeee diğer ucunda olduğu yemeklerin ortaya gelmediği gelse de garsonsuz yemek yemenin imkansız olduğu amaçsız yemek masalarıdır. Allah uzun masayı kahretsin diyen ne yiğitler vardı zamanında. İlk olarak nerede görüldü tam olarak bilinmese de fazla samimiyeti sevmeyen bir feminist kadın tasarımcının elinden çıktığı apaçık ortadaydı. Yüzyıllarca pek çok gencin gecesinin içine eden bu uzun masa bu kez Alpert'i içten içe yiyip bitiriyordu.

Oysa ki ne güzel başlamıştı gece. Jane ile yemeğe çıkacaklardı. Uzun süredir bu gecenin peşindeydi. Kahkahalar havada uçar, daha yakın oluruz belki öpücük bile kaparım diye düşünüyordu önceki gece uyumadan evvel. Ertesi gün duşunu aldı annesinin son aldığı boxerını giydi en güzel kokularını süründü. Akşam olduğunda Jane'i evinden alıp Vaşintın'ın en kral mekanına götürdü. Daha evvel yer ayırtmadığı için kapıda güvenliklere çaresiz gözlerle yalvardı, ve cebine sıkıştırdığı bir kaç ruble ile içeri girmeyi başardı. Amerika'da rublenin işi nedir diye sorarsanız sevgili okur, hikaye inceden Rus hikayesine gittiğinden para birimi kesinlikle ruble olur derim size.

Mekana girdiklerinde adeta bir tezcanlı gibi cam kenarı bir yere doğru hareketlendi Alpert. Ancak şef garson yanlız orası rezerve arkadaşım diyerek Alpert'i itin g.tüne sokuyordu adeta. Bulunduğu bu rezil durum sonrası şefin kendilerine gösterdiği yere doğru ilerlediler Jane ile. Şefin arkasından masayı gördüğünde minik çapta bir şok geçirdi Alpert. Uzun masa karşısındaydı.

Masaya oturduğunda Jane'i hayal meyal seçiyordu Alpert'in 1 derece bozuk gözleri. Doktorun kendisine valla 1 numara ama gözlük takmazsan ilerler, 4 5 numaraya gitmişliğini bilirim şeklinde verdiği tavsiyeleri elinin tersiyle itmişti ve şimdi bunun ceremesini çekiyordu. Gecenin başında salataya uzandığımızda ellerimiz çarpışır belki, bu da bişey sonuçta diye düşünen Alpert uzun masanın lanetine yakalanıyordu. Jane'i hayal meyal gördüğü yetmezmiş gibi ne onunla konuşabilecek ne de bir temas sağlayabilecekti. Hatta ortaya çoban salata bile isteyemeyecekti. Allah kahretsindi böyle durumu. -di'li geçmiş zaman kullanıcam diye şaklabana dönen beni ise çoktan çarpmıştı.

Fiyuuttt fişştpşşt fiyuuuyyt ceyn, hüoop diye bağıran Alpert her an ağlayabilecek durumdaydı. Uzun masayı yapana duyulmamış küfürler ediyordu. Üstelik bunları sesli ediyordu nasıl olsa Jane duymuyor diye. Bulunduğu pozisyonun kötülüğü anlatmak için Tuna Kiremitçi gelse bile ağlamaktan bir şey yazamazdı. En fazla gamzelerini gösterip 'aşk işte...çaresizlik karşısında bir yavru köpek gibi mutsuz...masum..' falan derdi. Zaten yavru köpek aşk üç nokta ve masum kavramları bir araya geldiğinde buna karşı koyabilecek kadın yoktur sevgili okurlar. Tuna çok ekmeğini yedi bunun. Gamzeleri de combo oldu tabii.

Gecenin bok gibi geçeceğini anlayan Alpert verdi kendini haydariye verdi kendini rakıya. Sövdü uzun masayı bulana.

13 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

kısa kısa #40

*Merhaba sevgili okurlar bir süredir kısa kısa yazmıyorum, nasıl canım çekti nasıl canım çekti anlatamam. Bir yazıyım da kendime geliyim. De haydi, kısa kısa başlıyooooor..

*Nasıl bir gazla girdim allaam yazıya, bakalım aynı şevkle aynı böyle civcivli esprili tarzla sürecek mi? Ben merak ediyorum mesela bunu. Yazının başında çok pis gazla başlayıp sonlarına doğru 'pff bitse de gitsek' havasına girecek miyim acaba? Eğer öyle bir şey olursa söylerim ama size. Ben öyle bir adamın yazdıklarını okuyacak olsam okumam yani. Siz de okumayın ne o öyle maaş mı veriyorlar lan keyfine yazıyorsun işte.

*Üstteki maddede heyecandan çok ağır saçmaladım. Yeni yeni kendime geldiğimden farkediyorum. Hiç olmamış gibi davranabilir miyiz? He?

*Geçtiğimiz pazar Galatasaray maçını izlemek için Lokal'e gittim. Lokal yaşadığım şehirde bir mekan adı. Alkol mevcut, üst katı karışık alt katı sadece erkeklere ayrılmış. Genelde maç izleyip bira içmek için ideal bir mekan. Neyse işte tek başımayım gidiyim de maçı izliyim dedim. Tek başıma olunca tabi 4 kişilik masayı işgal etmem sonuçta insanlara saygılı bir bireyim. Toplumda yaşamanın dayattığı kurallardan haberdarım ve bunları mümkün olduğumca kendi hayatımda kullanan bir insanım (ne littleiv övüldü şu ortamda beh beh beh). İşbu sebepten gideyim de barda izleyeyim maçı dedim kendi kendime. Gittim oturdum bara ve bana bir bira dedim. O anda ben bir james ben bir coni olmuştum sevgili okurlar. Amerikanlaştım resmen.

*Barda oturmanın bariz bir havası var yahu. Var yani bu yadsınamaz. İsterse Mahmut abi otursun oraya bir kasılır yani. Barmenden (yuh garson lan o) bira isterken barın diğer ucundan kendisinde doğru kaydırılarak atılmasını ister bu deli gönül. Ama nerde o sinemasal hava, nerde o holivud yapımı ortam. Hiiiç.

*Hayır beni gören de Amerikan uşağı zannedecek. Yok öyle bir şey tabii ki. Gerektiğinde ayağımdaki Adidas'larla 'kahrolsun Amerikan emperyalizmi' diye ironinin dibine bile vururum.

*Önceki maddede emperyalizm kahrol Amerika falan gibi oldukça antimilitarist söylemlere imza attım ama gerilmedim desem de büyük yalan söylemiş olurum. Şu anda Amerikan ajanlarının bu güzel yazıyı sizlere sunmamda büyük emeği geçen ellerimi kelepçelemelerinden tırsıyorum.

*Hani bir trip vardır genelde Amerikan filmlerinde ajanlar böyle helikopterle bir binanın içine girmek için ipler vasıtasıyla salınırlar da camları patır patır kırıp içeri girerler 'move move move' deyü deyü. Nasıl hastayım o sahneye anlatamam. Ama tabii içeri giren ajan olarak hastayım yoksa içerde camları patlayan adam olsam hoşuma gitmez, bilakis sinirlenirim.
*Sonuçta kimse ofisinde çalışırken elleri silahlı sırtlarında ip olan ve helikopterle gelmiş üstüne üstlük camları kırarak içeri giren insanlara iyi gözle bakmaz. Sonuçta cam kırığı gelebilir yani her şey olur.

*
-patapatapatapatapata kraşşşş (evet cam kırılma efekti, gülme!)

+lan yavaş olun amuğagoym, bişey çalışıyoruz lan burda... aaah abi insan direk olarak kafasından vurulur mu ya.

sonuçta ajan acımıyor!

*Çok ilginç bir yazı oluyor yazdıkça yazasım geliyor.

*Nereloloyor!

*Geçen gün evde kanalları gezerken Trt'ye denk geldim. Benim kanalları gezme sıram vardır sevgili okur. Evde babam hakim olduğundan doğal olarak 1'de trt1 2'de trt2 yer almış durumda. Bu tüm baba hakim evlerde böyledir. Adeta yazılmamış bir kuraldır. Çocuğu olacak her adam hastaneye geldiğinde o sigara içerkenki ortamda gaipten gelmiş böyle gizli saklı bir adam tarafından bir belge imzalatıyor. O değil de sevgili okur ben ne anlatıyordum allaaşkına? Ha? Bir söylesene bana nerelere gitti be konu. Artık benim takatim bu maddeyi bitirmeye yetmeyecek. Bir sonraki maddede görüşürüz.

*Olm yorulmuşum lan. Biraz dinleniyim.

*Heh ne diyordum, kanal sırası. Kanal d atv star şov diye diye geziyorum böyle normalde. O gün de Trt'den başladım bir baktım Cüneyt Arkın'ın filmi var, Battal Gazi. O sırada adamı dövmesi gerekti Battal'ın. Tam sebebini de bilmiyorum ama muhtemelen haketmiştir yani. Neyse işte Cüneyt abi adamı yumrukları ile döverken bir yandan da sayı sayıyordu. Yani şu şekilde:
*yumruk*biiiirr*yumruk*ikiiiii*yumruk*üüüüç. Garip anlardı valla.

*Yine Amerikan filmlerinden bir klişe ile karşınızdayız sevgili littleiv.blog severler. Şimdi bu filmlerde genç zıpçıktı zengin piçi amerikan gencoları üstü açık arabaları olan insanlar oluyor bazen. İşte bu kanı kaynayan genç arkadaşlar acilen bir yerlere gitmeleri gerektiğinde üstü açık arabalarının kapılarını açmakla uğraşmayıp hoppadanak kapının üzerinden atlayarak biniyorlar arabaya. Çok korkuyorum ki bir gün koltuğu tutturamayıp vites koluna falan denk gelicek, işte o zaman üstü açık arabalar yavaş yavaş ortadan kalkacak.*Var mısın Yok musun yarışmasında bir insanda çıkıp şu soruya 'düşünüyorum öyleyse varım ehehemehehe' diye cevap vermedi ya ona üzülüyorum ben.

*2010 yılında hala kolormatik gözlük kullanan insan görünce ani bir retro şok geçiriyorum.

*Baay baay hepiniss bay bay lonliniis.

15 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Aşk-ı Memnu İncelemesi #4


Selamlar sevgili okurlar 2 haftadır Aşk-ı Memnu izleyemiyor doğal olarak da yazamıyordum. Bu haftakini evde olmam dolayısıyla tekrarından yakalayıp yazıyorum. Bakalım neler olmuş dünyanın en güzel dizisinde.

*Behlül rezidansa çekip gelmiş galiba, gözler bir kayıktı. Şaşı bak şaşır.

*'Sen gerçekten Firdevs Hanımın kızıymışsın' dan sonra gelen tokattan çıkan efekt nerden bulunmuş be. Şrraaaak diye. Yuha

*Bihter sinirlenmeyi hiç bilmiyormuş yanlız. Ne kötü bir sinir krizidir o. Titreye titreye gözleri belerte belerte.

*-Senden nefret ediyorum
+Asıl ben senden nefret ediyorum

ben hepinizden nefret ediyorum, o ne kötü bir diyalogdur yarabbim.

*Behlül taksiciye 'ziyagil korusunun üst kapısına lütfen' dedi. Bu ne olum lan. Benzinciyi geçince, köşedeki bakkalda, caminin orda, ziyagil köşkünde gibi yer belirtme şekilleri var da benim mi haberim yok?

*Behlül kendini ormanlara vurmuş. Bence artık o koruya ayı çıkabilir, ceylan çıkabilir gibi 'dikkat behlül çıkabilir' gibi ünlem işaretleri koymak lazım. Tehlikeli adam sonuçta.

*O taklım diyen dilin kopsun Nihal. Beni beddua da ettirdiniz ya ne diyim daha.

*Bihter'in telefonu İphone'lardan nokialara değişip değişip duruyor. Para bok olunca tabi.

*Adnan ilginç uğraşlarına devam ediyor. Tahta dövdüğü yetmezmiş gibi şimdi de keçeye kalem vuruyor.

*'Seninle kaçak göçek bişey yaşamak istemiyorum'

Göçek ne lan allahın sarısı behlül. Göçek ne.

*Oha o ne. Senden binlerce kez özür diliyorum Adnan Ziyagil. O ne güzel tahta döverek yapılan kaş gözdür be. Dışındaki mallık ambalajının altında gerçekten bir sanatçı yatıyormuş. Ama mallık o kadar kalın ki içeri giremedik daha.

*Behlül, ufaklık Bülent'i nişanlısı Nihal'den daha çok seviyor bence. İçimin yağları eriyor.

*Oha Deniz Mine'yle evleniyor, e daha geçen bölüm Aslı'yla öpüşmüyor muydu bunlar? Anam noluyor lan reklamları da yorumlamaya başladım. Pardon pardon eheh.

*Nihal uyurken kolunu nasıl havada tutabiliyor bana bi açıklayabilir misiniz?

*Bu Süleyman efendi ne kadar gamsız bir adam ya. Behlül bihter nihal adnan millet kafayı yemiş o hala maydanoz, biber peşinde.

*Şu cemile 55 yaşında gibi giyinmese yemin ederim Behlül alır bu kızı kaçar. Ama işte 55 yaşında giyindiği için morgözaltlıbeşir bile teenage nihal'in peşinde koşuyor.

*Ahahah Süleyman efendinin Katya'ya ziller sizin için çalıyor esprisi on numara olmuş. O kadar gamsız olunca espri seviyesi de yüksek oluyor demek ki.

*Şişmanca olan hizmetli abla Behlül'le Nihal öpüşürken odaya girince nefes nefese kaldı utançtan. Yıllardır görmediği bir sahne sanırım. Üzücü.

*-Pardon
+2200 numaralı daireye çıkıyorum
-Bihter hanım ayrıldılar efendim.

Yuh görevli kız tüm odalarda kimlerin kaldığını ezbere mi biliyor lan. Helal olsun ablama.

*Peyker'in kaşları kocasınınkilerden kalın farkındasınız di mi?

*Abaav Hilmi'nin kafasını yardı sarışın karısı. Ah be ablam o kanlı eller beyaz montun üzerine silinir mi ya. Naptın sen ya.

Böyle bir bölümdü bu hafta da. Sona yaklaşıyoruz, bakalım neler olucak.

10 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Facebook Türkleri #3





Fotoğrafa fare ile biraz baskı uygularsanız büyük halde görebilirsiniz, ki bence bunu yapın. Facebook'ta gördüm yine güzel insanımızdan bir kuple bir gariplik. Sanırım bir genç sevgilisinin adına bir facebook hesabı açıyor, akabinde fotoğrafının altına kendi kendine 'işte güzelim işte fotoğrafı' gibi bir yorum yapıyor.

Akabinde başka bir cengaver gelip 'sil lan sevgilimin fotosunu' diyor. Burada bende ipler koptu, yani neler döndüğünü anlayamadım. Asıl bomba da yine ilk çocuktan geliyor:

-s.ktir lan p.ç nerden senin sevgilin oluyor.

Çok değişik olaylar dönüyor bu facebook'ta akla hayale sığmayan.

4 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

18 Mart..


Ülkemizin Kurtuluş'unun günü. Çanakkale Savaşı'nı kazanışımızın 95.yıldönümü. Kutlu olsun.
..
bir hilal uğruna ya rab, ne güneşler batıyor!

1 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Traş Oldum Hele Hele.. (Dev Bonus)

Merhaba sevgili okurlar. Size bugün kız blogu tadında sesleneceğim. İşte efendim geçtiğimiz günlerde yaptıklarım olaylarla aranızda olacağım. Her ne kadar bu konuda tecrübesiz olsam da okuduğum bloglar sayesinde bunu başarabileceğime inanıyorum.

Ben bugün traş oldum sevgili okurlar. Daha öncesinde bir adet toka vasıtasıyla ensemde kafamın arkasında topladığım saçlarımla arz-ı endam ediyordum. Kendileri yaklaşık 1 buçuk senedir berber ya da kuaför görmemişti. Evet yanlış duymadınız, kuaför. Ben daha önceden kuaföre de gittim sevgili okurlar. Böyle bay bayan ortak saçlarımızı kestirdiğimiz adeta buram buram avrupailik kokan o yerler. Eheh şaka be, benim gittiğim yerde hiç bayan olmuyordu. Ama daha önceki gittiğim berberlere oranla bariz kaliteli bir mekan, zaten fiyat tarifesinden de bu belli oluyordu. Düşün yani 'abi ben öğrenciyim de.. indirim?' şeklinde bir yaklaşımda bulunmaya bile utanıyorum, o derece.

Nese efendim annemin yoğun traş ol isteklerine ve sevgilimin bonus yap yine yalvarışlarına dayanamayarak sabah kalkınca adeta kafka'nın böceğe dönüşmesi gibi ben de bonusa dönüşmek isteğiyle dolup taşmıştım. Gerekli her şey hazırdı ve ben yaklaşık 1 buçuk sene aradan sonra traş olucaktım. Traş olmanın nasıl bir şey olduğunu bile unutmuştum. 'Buraya mı oturuyoruz? Hmm tarş, tras uff traş heh traş olmaya geldim' gibi şeyler söyeyebilirdim. Korkuyordum açıkçası.

Berbere girince o ilk gerginliğimi sürdürdüm sevgili okurlar. Bu arada okurlar okurlar diye sesleniyorum size ama alınmıyorsunuz değil mi? Yani isminiz bilsem isminizi söylerim ama her biriniz gizli gizli nickler almışsınız o sebepten ortak bir isim buldum okurlar diye öyle sesleniyorum size. Neyse ne diyorduk berbere girdim işte oturdum, hafiften yumuşak bir abiye nasıl kestirmek istediğimi uzun bir süre anlattım ama anlamadı 'nese bir yıkayalım da sonra bakarız' gibi bir şeyler söyleyip beni çırak gence emanet etti.

İlk kez kafamı arkaya yatırıp saçlarımı yıkatıyordum sevgili okurlar. Allaam o ne güzel bir şeydir ya. Yemin ediyorum bu kadınların neden sürekli kuaförlerden çıkmadığını daha iyi anlıyorum şimdi. Sırf o kafayı arkaya yatırıp saç yıkatma olayı yüzünden gidilir be. İşte şampuanı dolgunlaştırıcısı (oha!) kremi masajı falan derken bu güzel dakikaların sonuna geldik. Kendimi berber koltuğuna bıraktım. O aylardır günlerdir uzattığım saçlarım kıtır kıtır kesilicekti. Başka bir berber abi geldi ona anlattım. Böyle böyle bonus istiyorum kısalsın istiyorum dünya barışı istiyorum falan nasıl kaptırmışım kendimi. Neyse abiyle anlaştık başladı kesmeye.

Başta çok hissizken sonra birden üzüntü kapladı vücudumu. Her makas darbesinde biraz daha garip oluyordum. Ama yeni bonus littleiv daha iyi olabilirdi. İlerledikçe bariz kısaldı saçlar, ilk etapta ciddi anlamda 'aha sıçtık' dedim. Kötü gözüküyordu ve berber abinin moralini bozmamak için 'hıhım hıhım oldu gerçekten çok güzel oldu hıhım' temalı surat ifadeleri yapıyordum. O kadar bilgiyi yüz ifadesiyle nasıl veriyordun a littleiv diyecek olursanız o da benim işim der sıyrılırım sorularınızdan çılgınca.

İşlem bitti ayağa kalktım. Artık gerçek bir bonustum. Abi nasıl kabarttıysa saçları şu fotoğraftaki İverson gibi olmuştum.
Evet İverson hastası biri olarak ona benzemek güzeldi. Tabii olası gelecek tepkiler 'hmppsss puhahahahah' şeklinde olursa bir miktar üzülebilirdim ama kararlı görünüp 'yok abi bi' iki haftaya toplar kendini eheh meheh' diye cevaplar verebilirdim.

Sonuç olarak bonus oldum dostlar arkadaşlar. Bundan sonra böyle. En yakın zamanda başka bir yazıda görüşmek dileğiyle. Esen kalın.

8 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

kısa kısa #39


*'ibiş misin olum sen kısa kısa'dan başka bişey yazmak bilmiyosun' şeklinde ters yaklaşımlarda bulunan herkesi elimin tersiyle itip geri kalan gerçek littleiv severlere kucak dolusu merhabalar. Nabersiniz?

*Benim cidden normal böyle kanlı canlı örsan diye tanıdığım oldu. Kendisi hepimiz gibi iki elli iki kollu burnu falan olan bir insan. Ama işte ismi Örsan (kafiyeye gel). İsmini söylerken bariz bir şekilde kusma isteği oluşuyor. Midesi kalkıyor insanın.

*Mide kalkması ne fena di mi? Yani olayın kendisi ayrı fena, Türkçe'ye girişi ayrı manyak.

*Ben şemsiye'ye şemşiye diyen insana önyargılı yaklaşırım kimse kusura bakmasın. Öyle. Belki biraz yanlış bir olay ama ben buyum. Beni böyle kabul edin.

*Taksim'de yağmur yağmaya başlayınca 4 saniyede falan orda biten şemsiyecileri çok seviyorum ben. 'bay bayan bay bayan' diyorlar mesela. İlginç bir satış stratejisi.

*Tırt mı gidiyor yazı bana mı öyle geliyor ha can okur? Onu di bağa.

*Eyvah eyvah'a gittim. Siz de gidin. Çok güzel film. Bir de Trakya insanı olup yazlık Çanakkale'de hatta tam olarak filmin çekildiği köyde olunca daha bir sıcak oluyor daha bir eğleniyor insan.

*Şimdi mesela bir ortamda iki kişi kavga etmeye tutuşuyor. Evet kavgaya tutuşmak diye bir deyim var güzel Türkçe'mde. Tam olarak nasıl ilerliyor anlamıyorum ama tutuşularak kavga ediliyor. Bu iki insanı da ortak olarak tanıyan biri varsa ve eğer kavganın olmaması gerektiğini düşünüyorsa o kavgayı ayırmak istiyor. Ama ayırmak isterken nasıl bir haşinlikse o, iki tarafı kendi haline bıraksa daha az hasar görürler yani. Adam bir haşin ayırıyor kavgayı böyle çeke çeke, vura kıra. Çok yanlış bir olay bu. Yapmayın.

*Deminki maddenin sonu 'bir yazının sonu nasıl olmamalıdır'a tek örnek olsun. Nesilden nesile aktarılsın.

*Resimde gördüğünüz çocuğu azuth'un friendfeed'inde gördüm. Ama ben hayatımda böyle tatlı bir şeye rastlamamıştım. Eşek sıpası seni. Kız blogu olma yolunca bir adım olsa bile paylaşmadan duramadım.

*Haydi kalın sağlıcakla.

12 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

kısa kısa #38

*Merhabalar sevgili littleiv severler. Böyle littleiv severler middleiv severler diyorum (vuuu espiriye gel şu anda çıktı) ama facebook'ta bir grup kursam benim fan'ım olur musunuz? Ya da ben fazla mı gaza geliyorum bilemedim. Talep gelirse kurarım ama onu söyliyim.

*'x bizim işimiz' diye bir kalıp var. Örneğin ayakkabı bizim işimiz yazmış adam ayakkabı dükkanının önüne. Bildiğin de dükkan ha bu arada. Bence biraz fazla iddialı bir yaklaşım. Bir gün Adidas'tan Nike'tan gelip 'ayakkabı sizin işinizse biz napıyoruz lan burda' diyip döverler bu abileri diye çok korkuyorum açıkçası. Ya da banane lan ben niye korkuyorsam.

bunların kafa bir milyon sanırım

*Şu blogu okuyup da Nike Adidas Converse ya da Reebok giymemiş insan varsa şu dakika blogun tüm haklarını kendisine vermeyi kabul ediyorum. Çünkü o insandan fazla yok. Nesilleri tükeniyor.

*Nesli tükenen hayvan olmak bir yandan kötüyken bir yandan da iyi gibi. Ne biliyim tüm dünya sen seviş diye perişan olmuş durumda. İlginç bir durum.

*Kopyayla uygun giyinmek diye bir olay var. Mesela ben kopya çekeceğim zaman beyaz giyinirim sınav günü. Çünkü neden kopyayı yazdığım minik beyaz kağıt benim üzerimde dolaştığı zaman adeta bir bukalemun gibi gizlensin. Hocaların sinsi gözlerini yanıltsın deyu. Gerçekten bunları düşünmeye harcadığım zamanı çalışmaya harcasam hiç ihtiyacım olmıycak kopyaya ama naparsın işte gençlik kanım kaynıyor.

*Önceki maddenin sonunda böyle bir babacan tavırlar bir bençokbiliyorum havaları falan. Kendime yabancılaştım saniyesinde.

*Bazen ciddi ciddi kendime yabancılaşırım ben. Böyle belli periyodik aralıklarla aynanın karşısına geçip geçip mektupları okudum içip içip.. pardon kayahan aldı birden klavyeyi zorla, evet nerde kalmıştık, aynanın karşısına geçip 'tipe bak la' falan diyorum kendime. Sanırım sanatçı ruhun getirmiş olduğu bir takım ritüeller şeyler.

*Ritüel de ne güzel kelime ha. İnsanın ağzını dolduruyor.

*Evet şimdiye kadar ilk maddeden başlayarak sürekli önceki maddeyle iniltili bir şeyler yazdım ama ritüelde tıkandım. Bu arada yanlış okumadınız demin ben iniltili yazdım. Bayaa anlamını falan da biliyorum yani eheh.

*O değilde kopyalı madde öncekilye ilintili değilmiş. (-eeh başlatma lan iniltine)

*Geçen 4.Levent'te bir büfede gördüm. 'Domuz gribine karşı portakal suyu gelmiştir' yazıyordu. Nedir nasıl olur hiç kafa yormadım.

*İsmin Levent olup 4.Levent'te oturmak. İşte gerçek hüzün burada.

*Az evvel twitter'da esim esim eserken birden 'twitter is over capacity' uyarısıyla karşılaştım. Abicim bunu yaparken biraz büyük yapsaydınız ya. Neden böyle oldu.

*Hazır laf açılmışken twitterda esim esim esen bir twitçi olarak reklamımı da yapıyım http://twitter.com/littleiv3 100. followersa ödül düşünüyorum.

*Heeeh kendi reklamımı da yaptım ya, iyice tiksindim kendimden.

*Ne uzun bir kısa kısa oldu bu yahu. Yalnız dikkat ediyorum da gerçekten kısa kısa oldu. Bir dahakine görüşmek üzere canlar. Ciao.

7 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Facebook Türkleri #2


Tıklayınca daha da net gördüğünüz gibi Galatasaray'ın Facebook'taki taraftar sayfasından bir enstantene. Bence takma isimli fake bir profil olan bu hanım ablamız cinsel yaşamındaki eksikleri facebook vasıtası ile kapatmaya çalışmış üstelik bir taraftar ortamında. Muhtemelen ülkemin saf ve yağız delikanlılarının talepleri kendisine 100'er 100'er ulaşmaya başlamıştır dakikalar sonra. Ne diyelim umarım amacına ulaşmıştır eheh.

4 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

kısa kısa #37

*Merhabalar. Fena hastalandım dostlar. Apar topar kalkıp annemin yanına geldim, iyileştirsin beni diye. Annenin yanında iyileşme oranı yurttakine göre yüzde 500 artmaktadır yaptığım araştırmalara göre. Psikolojik bir olay sanırım.

anlayan varsa beri gelsin

*Ya bu graffitileri bir tek ben mi anlamıyorum? Yani yolda sokakta köprü altında falan her bir yerde yazıyor ama ben gördüklerime hiç anlam veremiyorum. Böyle içiçe geçmiş harfler. Hayır bir şey söylemek de istiyorlar sanırım ama mesajlarını ulaştıramıyorlar bana. Daha okunur yazsalar daha hoş olur. Tamam antimilitarist ve asi olabilirler ama düzgün yazarak yapsınlar bunu. Belki asiliklerinden biraz kaybederler ama bu şekilde hiçbir şey anlaşılmıyor.

*Hapşırdıysam eğer bunun üzerine biri 'çok yaşa' dediyse 'sen de gör' demeyi tercih eden biriyim genelde. Ama mesela eğer çok samimi olmadığım ya da benden büyük birisiyse 'sen de gör' demek biraz saygısızlıkmış gibi geliyor bana. E 'siz de görün' demek de saçma duruyor. Bu durumlarda 'hep beraber'e çeviriyorum rotamı. Gönül rahatlığıyla basıyorum 'hep beraber'i.

*Geçen vize haftasında başıma geldi. Fazlasıyla titiz bir hocanın vizesindeyiz. Vizenin normal başlama süresinin üzerinden 10 dakika geçmiş. Ben de heyecandan mı nedense artık elimi gözüme attım kaşımak için. Gözümü açtığımda bir de ne göreyim? Hiçbir şey. Evet gözümü açtığımda hiçbir şey göremiyordum. Hayır sevgili okurlar hayır. Herkes gitmemişti. Benim lensim çıkmıştı sadece. O anda a-ha dedim, şimdi sıçtım. Ama şansım cidden yanımdaydı ve tek el hareketiyle lens oturdu tekrar göz bebeğime. Anlık olarak fena korktum ama.

*Bu arada göz bebeği ne güzel kelimeymiş ya. Yazarken farkettim.

*Arada rastlıyorum Facebook'ta. Kendini gizlemek için soyadındaki sesli harfleri yazmayan insan var. Örneğin Ayşe Fıdıllıoğlu olsun deneğimiz. Bu denek kendisini Facebook'un saldırgan gençliğinden korumak ve bu amaçla açılmış olan Facebook'ta gerçek kimliğini saklamak gibi çok zekice bir harekete kalkışıyor. Ne yapıyor? Adını Ayşe Fdllğl yapıyor. Yanlız o değil de ne çirkin oldu be. Fdllğl nedir arkadaş. Yemin ederim Cia gelse bulamaz seni Ayşe, artık rahat olabilirsin.

*Fıdıllığlu örneği çok saçma olduysa Tekinsoy diyelim mesela. Tknsy diye kısaltıyor. Evet bu da anlaşılmaz ama Fdllğl kadar değil.

*Mağazalarda görüyoruz, 'ne alırsan 5 10 15 20 lira' gibi kampanyalar düzenleniyor. Anlamadığım nokta ne alırsan demişsin, yani her aldığımız şey aynı fiyatta olması gerekirken 5 demişsin 10 demişsin, yetmemiş 15 20 demişsin. Bu ayıptır artık. Bak 'ne alırsan 20 lira' de gompile dükkanı almazsam ne olıyım. Ama bu şekilde hiçbir şey almam sizden. 'Bozuk var mı?' diye sormaya bile girmem o derece.

*Para bozdurmam gereken durumlarda bakkala girip para bozdurma talebinde bulunuyorum. Eğer 'abi bozuk yok' ya da 'bozamam' cevabı alıyorsam, hemen oradan bir sakız kapıp satın almak istiyorum. Pislik yapmak değil mi? Al sana.

*Ha 'satmıyorum lan sakızı' derse bana bakkal, hiç tartışmaya girmeden aynen çıkarım ordan. Belli ki bu bakkal sayko, belli ki küçükken kafayı çizdirmiş, naapıcaa hiç belli olmaz.

*Küçükken kafayı çizdiren insandan korkucaksın. Bak mesela ilkokulda sınıfta bir çocuk vardı. Yani yaramazlık kelimesini bulan insan bu çocuğu görse 'ya ben bu kadarını düşünmemiştim' diye utanır. O derece bir yaramazlık. Yaramazlık dünyasında yeni çığırlar açıyor. Bir keresinde okuldan çıkmışız eve doğru yürüyoruz. Aynı güzergahta da gidicez çocukla yapıcak bir şey yok. Neyse tam da hatırlamıyorum ama bu çocuk yaramazlıklar bir şeyler yapıyor bana. Hareketlerimi mi taklit ediyor söylediklerimi mi tekrarlıyor. 4 sabredersin 5 sabredersin 10 sabredersin ama bende şalter attı bir tokat attım çocuğa. Yere falan düşmüştü öyle vurdum. Yani benim gibi dünyanın en sakin, olaylardan en uzak çocuğunu bile çileden çıkarmıştır. Hiç unutmam. Noldu acaba o çocuğa. Beni okuyorsa burdan kendisinden özür diliyorum 'Ama abi sen de çok kızdırdın yani beni. kendimi kaybettim lan.'

*Burda biter.

16 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Ugg'lı Hoca


Merhaba sevgili littleiv okuyucuları. Böyle maddeli maddeli yazıyı görmeyince bir garip oldun sanırım ama korkma. Sana bir şey anlatıcam.

Salı günü okuluma gitmişim paşa paşa. Sabah 9'daki ders için 8.30'da kapı önündeki koridorda yerimi almışım. Muricci ile gelenin geçenin muhabbetini yapıyoruz. Efendime söyliyim 'ne mal çocuk bu ya' ya da 'bu kız kötü giyinmiş' gibisinden. Saat 9'u yaklaşık bir 10 15 dakika geçmiş bulunmakta. Geçen hafta da gelmeyen hocaya inceden saydırmalar başlamış halde anlayacağınız.

O sırada koridorda bulunan pek çok insanı kıyafetlerinden bahsedip günümüz modası hakkında minik bir tartışmaya girmiştik tam. İşte özellikle bu sene meydana gelen bir moda devrimi neticesinde artık herkesin şık giyinmekte olduğu, şık giyinmenin bir farklılık nedeni olmadığı gibi şeyleri adeta bir Cemil İpekçi edasıyla tartışıyorduk. Tabi sadece moda bilgisi olarak. Yoksa ikimizin de Cemil İpekçi ile uzaktan yakından alakası olamaz. Sonuçta kendisi pembe slip mayo giyen bir insan. İşim olmaz. Ama modacılık konusunda da el üstünde tutarım kendisini. Yine de çok samimi olmaya gerek yok diye düşünüyorum.



Neyse işte ordan burdan konuşurken sınıfa doğru gelen UGG'lı kız hakkında 'olmamış' şeklindeki yorumumu belirttim. Her ne kadar tek parça elbise tayt ugg üçlüsü bazı durumlarda güzel gözükse de bu arkadaşta pek güzel olmamıştı. Ugg hakkındaki görüşlerimi daha önce bir yazımda belirtmiştim. Güzel de olsa çirkin de olsa henüz bir öğretim görevlisinin ayağında görmeye hazır değildim.

Doğal olarak kendisinin sınıfa girince alelade bir öğrenci olduğunu düşünmem bundan dolayıdır. Sınıftan bir arkadaşın çıkıp 'arkadaşlar hoca geldi' demesi üzerine bir gariplik olacağını sezmiştim. İçeri girip kürsüye baktığımda, ayağında UGG bulunan gençten bir kızın dersi verecek kişi olduğunu öğrenince minik çapta bir şok geçirdim.

Evet sevgili okurlar ayağında UGG olan bir insandan ders aldım ben. Baya baya anlattı falan, iğrenç espriler yaptı kimse gülmedi reaksiyon alamadı. O reaksiyon alamadıkça ben üzüldüm, o iğrenç espri yaptıkça ben olduğum yerde çöktüm. Sövdüm UGG'a. Sövdüm kapitalizme..

6 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

kısa kısa #36

*Selamlar sevgili littleiv okurları. Naptınız kaç gündür hiç sesiniz soluğunuz çıkmıyor. İnsan iki arar sorar 'littleiv naptın koç keyfin yerinde mi?' der. Hiiiiiç.

*Bu arada 200. postmuş bu. Beh beh beh diyor akabinde ptü maşallah deyip kulağımı çekerken c-cuk efekti yapıyorum ve aynen kısa kısalarıma geçiyorum.

*2.sınıf amerikan filmlerinde 'hadi biraz müzik yapalım' diyen grup elemanı oluyor ya. Nasıl dövesim geliyor onu bir bilseniz. Böyle odalara kapatıp kapatıp, beline beline.

*Tam olarak geçtiğimiz günlerde Audi kullanan kara çarşaflı gördüm. Hey maşallah dedim, hayatı sorguladım.

*Çevremde görüyorum, sevgilisini pürel kullandırmaya zorlayan kızlar bir parti kursa rahatça iktidara gelebilirler.

*Benim ayakkabımın sadece sağ bağcığı çözülüyor. Sizce de çok ilginç değil mi? Yani neden ikisi de değil sadece sağ. Ya da neden sol değil de sadece sağ. Bilemiyorum araştırdım da ama bir sonuca varamadım.

*Teke zortlatması diye oyun var beni bu beni cidden ürkütüyor. Nasıl bir kafayla kim koydu bilemiyorum.

*Geçen gün yurttayız. İki ayı var bizim yurtta. Evet ayı var. Baya bildiğin ayı. İnsan kılığına girmiş, hatta ÖSS'ye falan girmiş Yıldız'ı kazanmış yurda kaydolmuş falan ama ennihayetinde ayı. Bu kadar güzel kamufle olabildikleri için aşırı da saygı duyuyorum. Bir yandan da ayı oldukları için 'ayu' diyorum. Karışık duygular. Neyse işte bu ayılar aralarında konuşurlarken ben kulak misafiri oldum. Biri diğerine 'yarın sapık gibi içek mi la' dedi. Koşarak kaçtım ben. Orada daha fazla duramazdım. Sahneyi canlandırdıysan aklında sen de şu anda pc başında değilsin muhtemelen sevgili okur. Çok fenaydı ya.

*Grand Şenol Hotel gördüm ben. Hayır Grand Marmara, Grand İstanbul falan tamam da Grand Şenol sizce de biraz iddialı bir isim değil mi?

*Portakal suyuna kahve çekirdeği koyan arkadaşım var. 'Bunda ne var ben de yaparım ki' diyenleriniz olacaktır. Bu arkadaşım aynı zamanda o yaptığı karışımı içiyor da. Nasıl bir mide anlayamıyorum. Evet portakal suyu ve kahve ikilisi.

*Son olarak kardeşe blogu zorla okutmaya çalıştıktan sonra onu gizlice izleyip böyle için için gülmesi acayip mutlu ediyor insanı. Gerçekten çok güzel bir duygu.

*200. yazı da böyle olmuş oldu. Nice 200'lere diyorum ben sevgilerimle.

7 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

wibiya widget