Kısa Kısa #47


*Merhabalar sevgili okurlar. Nasıl gidiyor hayat? Çok sıcak di mi? Valla insanın duşta yaşayası geliyor. Vakit kaybetmeden yazıya geçelim diyenleri duyar gibyim. Haydi bakalım.

*Amıca diye dergi vardı ben küçükken. Amıca derdik amca hesabı. Zor günlerdi tabii.

*Geçtiğimiz günlerden birinde tez araştırması yapmak üzere okulum Yıldız Teknik Üniversitesi'nin kütüphanesine gittim. Ama ne kütüphane. Sanırsın yıllardır insan girmiyor. Bir kaç kitap aldım, böyle üstü bir parmak toz. Hemen o klişe film triplerinden birini yaparak raftan aldığım kitabın üzerindeki tozu üfleyerek şöyle bir elimle sildim. O an kendimi bir amerikan jönü gibi hissettim resmen.

*Bu arada üst maddededeki 'hissettim' yazarken tam o sırada televizyonda eleman 'hissettim' dedi. İnsan irkiliyor istemsiz.

*İstanbul Metrosunda abla geldiğiniz durakları ulvi bir sesle söylüyor. Nereye geldiğinizi biliyorsunuz, etrafa bakmanız gerekmiyor. Ama bu abla 4.Levent'e gelmeden mikrofonu açıp 'Four Levent....Four Levent' diye bir şeyler söyledi. O anda metrodan atlamak geldi içimden. Four levent ne ablam demek geldi içimden.

*Bu arada o sesi kaldırdılar sonrada. Sadece 4 Levent'e çevirdiler.

*Bu arada İstanbul Metrosunu bilenler için söylüyorum reklam koyuyorlar metroya. Ama tam da böyle koltukların üzerlerine. Ben de meraklı bir insanım şimdi allah kahretmesin. O reklamlara bakasım geliyor. Karşımda da tam adam var, reklam tam onun kafasının 2 cm üzerinde. Reklama bakıyorum ama adamın yüzüne bakıyormuşum gibi oluyor. Bir gün biri 'bana mı bakıyosun bilader' dese yemin ederim sesimi çıkartamam. Paşa paşa yerim dayağımı.

*Bir gün yine metrodayım..

*Off amma metro dedim ya.

*Nese ne diyordum. Metrodan ilk çıkan kişi olmak için aşırı çaba sarfediyorum ben. Metroya bineceğim zaman tam böyle en ortadaki vagonun kapısına geliyor. Son durağa geldiğimizde ayağa kalkıp kapı önünde bekliyorum. Kapı açıldığı anda da fırlayıp yürüyen merdivenlerin sağ tarafından basamakları üçer beşer atlaya atlaya çıkıyorum. Hatta bazen bir önce gelen metronun son çıkan kişisine yetişiyorum. O zaman değmeyin keyfime. Dünyanın en mutlu insanı ben oluyorum. Hele hele diye coşasım geliyor.

*Şu dünyada en kötü durumlardan biri de restoranda garson zannedilmektir. Allaam kahır bela.

*Fotoğrafta bir işletmeci görüyoruz. Abi çakmış %100 indirimi. Beleşe vermiyor ama %100 indirim. Süper kafası var cidden.

*Bu arada facebook denilen like'ların havada uçuştuğu, yorumların birbirini kovaladığı, fotoğraf altı yorumların kendini aştığı o şukela ortamda littleiv.blog adlı bir grup açtım. yaklaşık 24 saatte 50 kişi olduk. Büyüyerek çoğalıyoruz. Bakalım neler olucak. Göreceğiz.

*Bu seferlik kısa olsun. Yarın İstanbul yolu beni bekler. Kep falan atıcam efendim, mezuniyet balolarından boy göstericem sevdiceğimle. Güzel günler olucak. Haberleşiriz yine :) Sevgilerimle.

4 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat:

zep dedi ki...

tatlı insan. en güzel en gururlu günlerimiz bunlar. akmayan göz kalemi kullanıcam kep günü, ağlarım da şimdi ben .

blogun sıkı takipçilerinden olarak az yorumlu yazılarda 24 saatte 50 kişinin toplanabildiği bi oluşumu izlemek hoştu, kendi işisel gelişimem gelirsek meyvesudan zep e dönüştüm :)

yazı da pek güzel olmuş pek beğendim. ellerinize sağlık

littleiv dedi ki...

yok ağlanmaz o gün güzel bi gün..

dönüşün muhteşem oldu valla ne diyim :)

Daçe dedi ki...

euheuhe "four levent" nedir ya? istanbulda diğer yer isimleri de ingilizce anons ediliyor?

littleiv dedi ki...

tabii ki edilmez mi? füniküler'e funiykulaa gibi bişey diyo :)

wibiya widget