Kısa Kısa #53

*Merhabalar.

*Şu anda televizyonda saçları çok siyah bir Bülent Yavuz ile karşı karşıyayım. Gerçi sanıyorum kendisinin saçları kendi saçları değil. Peruk. Ama inanılmaz siyah. Yani siyah rengi o peruğu görse 'yok arkadaş ben siyah değilim, tırtım ben' der. O derece bir siyah. Üstelik o kadar saçmalıyor ki anlattıklarını dinlememek için sürekli peruğuna bakıyorum. Hipnotize oldum resmen.

*Hipnoz garip bir olay. Bir takım amcalar yavaş yavaş net tane tane konuşarak karşısındaki insanları hayal dünyasına sokmaya çalışıyor. Ellerinde bir takım madalyonlar sallayarak karşısındaki insanı ayakta uyutuyorlar resmen. Tam olarak gerçek olduğunu düşünmüyorum ben. Şahsen bana karşımda biri madalyon sallayıp 'eveeet uyuyorsuuun litleiiivvvv' dese, 's.ktir lan ordan yalancı' gibi bir tepki veririm. Yaparım bunu.

*Bir dönem David Cooperfield fırtınası esiyordu televizyonlarda. Kendisi havalarda uçan, kuleleri kaybeden bir arkadaştı. Sonrasında nasıl olduysa Atilla Taş ile aynı sahneyi paylaştı falan. İlginç bir kariyeri vardı yani. Neyse efendim kendisi havalara uçmaktan piramitler kaybetmekten sıkılmış olacak ki biraz da Atilla Taş'ı kaybetmeyi kendisine görev edindi. Etti de. Ancak Atilla Taş'ı yeterince tanımamış olacak ki bu işe kalkışmaması gerektiğini çok sonra öğrendi kendisi.

*Çünkü Atilla Taş, David'in kendisini kaybetmesi numarasını tüm Türkiye ile paylaşarak aslında David'in insanları kaybetmediği kendisini bir düzenek ile sahnenin alt tarafına aldığını açıkladı. Evet biraz boşboğazlık yapmıştı Atilla Taş ama gerçekten büyük bir yanılgıya son vermişti. Gururluydu, mutluydu.

*Yani David Copperfield olmak ne kadar değişik bir kafaysa Atilla Taş olmak da o kadar ilginç bir kafa. Sonuçta hepimiz o olayların gerçek olmadığını biliyoruz ama yine de bir heyecanla paylaşma gereği duymak bir tezcanlılık. Ne biliyim. AtillaTaşçılık zor meslek yani. Sonuçta ham çökelek söylemek insanda kalıcı hasarlar bırakabiliyormuş demek ki.

*Yaklaşık bir haftadır evdeyim ve sürekli televizyon izliyorum. Garip bir hipnotize yöntemi. Mesela 'doktorlar' diye bir dizi var. Sabah akşam veriyorlar ve ben nedense izliyorum. Garip bir şekilde beni kendisine bağlıyor ve ekran başından ayrılmamı önlüyor. Nelerden bahsettiklerini tam olarak anladığımı söyleyemeyeceğim ancak ilginç bir şekilde izliyorum. Kutsi var Yağmur Atacan var. Sürekli doktorlukla ilgili terimler kullanıyorlar.

*Dün Telegol'de Ahmet Çakar ile Erman Toroğlu canlı yayında stüdyonun ön kısmındaki 1 metrekare'lik bir çim alanda önlerindeki monitörden olayları izleyip canlandırdılar. Ama o anda televizyonu açsa biri ve direk bu görüntüye rastlasa Erman Toroğlu ve Ahmet Çakar'ın canlı yayında güreştiğini zanneder. Güreş bir süre devam etti ve sonunda bir mutabakata varamayıp birbirlerinden ayrıldılar ve koltuklarına geçtiler.

*Bülent Yavuz bir keresinde Kanal D'de bir spor programında artık nasıl bir ruh haline büründü o anda tam bilemiyorum televizyonda olduğunu unutup kahvehanedeyim mi zannetti ne olduysa ''hiçbir zaman olmadı olamaz da... diyelim ki yaptın öyle bişey.. çok çok dört hafta sürer... ondan sonra da afedersin 's.ktiri yersin'' dedi çat diye. Sonra yanda Sinan Engin 'ehaherhaherea' diye gülmüştü. Bülent Yavuz ise hiç utanmadan sanki 'ofsayt' demiş gibi sanki 'endirek serbest vuruş' demiş gibi rahat hareketlerine devam etmişti. Garip zamanlardı.

*Sevgiyle (gece duygusal şiir okuyan radyo dj'i elvedası)

0 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat:

wibiya widget