Aşk-ı Memnu İncelemesi #11 VEDA


Merhaba sevgili okurlar. Günlerdir konuştuğumuz dizimizin finalini anlatıcam son defa. Bakalım neler çıkacak. Buyrunuz.

*Flashbackle başladı enfes dizimiz *1 hafta önce* diye. Lost'un ülkemizdeki insanları gece 5.30'da ayağa dikmesinden dolayı sanıyorum bir özenme oluşmuş. Ama sanmıyorum Amerikalılar Behlül'ün o sarı çükünü görmek için gecenin bir saati uyansınlar.

*İnternetlerde gazetelerde hep 'Ziyagil köşkünün gelinleri!!!1!!1' şeklinde başlıklar atılıyormuş Firdevs Hanımın dediğine göre. Tabii ki Firdevs Nihal ikilisi için. Tam zıtlar bu arada, biri mal babanın dangalak kızı, diğeri çakalın önde gideni, bayrak taşıyanı.

*Jemile'nin Bihter için ettiği 'başına güneş geçer inşallah' bedduası nasıl bir hayal ürününü eseridir yahu?

*Matmazel sincap gibi çalıların arasında izliyor Behlül&Bihter çiftini. Kafayı aradan çıkarıp çıkarıp bakmalar. Arada yeşillik yer diye bekledim ama olmadı.

*Adnan'cığım bakıyorum Eminönü'ne gitmişsin. Orada bir kurufasülyeci var, çok güzel yapıyor. Parmaklarını yersin. Pilavla cacık da al ama yanında. Barnaklarını yersin valla.

*Aynı cümlede önce TAKLIM ve KABRİSTAN'ı kullanabilen Nihal'e nobel edebiyat ödülü verilmesini talep ediyorum.

*Adnan Ziyagil'in arabasının plakası 34 FU bişey bişey. Bir 34 ZYG.. plaka alamadın mı be Adnan'ım.

*Zengin de olsa apaçi olunabiliyormuş gördük. Behlül zinciri takmış boynuna, saçları yatırmış arkaya. Sorsan Behlül ama, peeeh pabucumun apaçisi.

*Ve sanıyorum finalin en bomba sahnesi Nihal'in kına gecesiydi. Her tarafta binlerce Behlül maskesi giymiş kadın vardı. Hint müziği eşliğinde yaklaşıp yaklaşıp uzaklaşıyorlardır. Gerçekten çok korkunç bir sahneydi. Götüm çıktı adeta.

*Herkes votkaları, viskileri, tekilaları götürsün sen fanta ve hatta sarı gazoz iç ergen Bülent. Oh olsun sana ergen Bülent, beter ol ergen Bülent.

*Kına gecesinde çıkan dansözlere de Behlül maskesi taksaydınız keşke. Sonra hep birlikte delirir hint müziği eşliğinde dans ederdik.

*Nihal'in yakın arkadaşı sarı kız Adnan için 'ee üzülüyor tabii taklısı evleniyor' dedi. Taklım kelimesini çekime uğrattı resmen. Taklım taklın taklısı taklımız taklını taklıları.

*'Ayy sex and the city'deki gibi olmasın' deyip pçççk tık tık tık (kulağı çekiyor, tahtaya 3 kez vuruyor) ne laaan. Amarıgan özentileri sizi, gapitalistler sizi.

*Babası aldatıldığını öğreniyor, ablası evleniyor, kuzeni ablasını aldatıyor, üvey annesi intihar edicek. Ama ergen Bülent çuklat yiyor. Mallık babadan oğula çok net geçiyormuş gördük.

Son sahnelerinde cidden ben de kötü oldum. Özellikle Firdevs Hanım'a inme indiğini görünce. Gerçekten çok güzel kotarılmış Veda bölümü. Türkiye'de çekilmiş en güzel dizilerden biriydi Aşk-ı Memnu. Güldük, eğlendik, sonunda ağladık. Ama sonunda bitti. Başka dizilerde görüşmek üzere.

10 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Aşk-ı Memnu Veda



Yarın büyük final öncesi biraz heyecan gerekiyor bence, onu sağlamak için de bir fragman koymak istedim. Gayet güzel olmuş. Buyrun izleyin.

2 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Kısa Kısa #47


*Merhabalar sevgili okurlar. Nasıl gidiyor hayat? Çok sıcak di mi? Valla insanın duşta yaşayası geliyor. Vakit kaybetmeden yazıya geçelim diyenleri duyar gibyim. Haydi bakalım.

*Amıca diye dergi vardı ben küçükken. Amıca derdik amca hesabı. Zor günlerdi tabii.

*Geçtiğimiz günlerden birinde tez araştırması yapmak üzere okulum Yıldız Teknik Üniversitesi'nin kütüphanesine gittim. Ama ne kütüphane. Sanırsın yıllardır insan girmiyor. Bir kaç kitap aldım, böyle üstü bir parmak toz. Hemen o klişe film triplerinden birini yaparak raftan aldığım kitabın üzerindeki tozu üfleyerek şöyle bir elimle sildim. O an kendimi bir amerikan jönü gibi hissettim resmen.

*Bu arada üst maddededeki 'hissettim' yazarken tam o sırada televizyonda eleman 'hissettim' dedi. İnsan irkiliyor istemsiz.

*İstanbul Metrosunda abla geldiğiniz durakları ulvi bir sesle söylüyor. Nereye geldiğinizi biliyorsunuz, etrafa bakmanız gerekmiyor. Ama bu abla 4.Levent'e gelmeden mikrofonu açıp 'Four Levent....Four Levent' diye bir şeyler söyledi. O anda metrodan atlamak geldi içimden. Four levent ne ablam demek geldi içimden.

*Bu arada o sesi kaldırdılar sonrada. Sadece 4 Levent'e çevirdiler.

*Bu arada İstanbul Metrosunu bilenler için söylüyorum reklam koyuyorlar metroya. Ama tam da böyle koltukların üzerlerine. Ben de meraklı bir insanım şimdi allah kahretmesin. O reklamlara bakasım geliyor. Karşımda da tam adam var, reklam tam onun kafasının 2 cm üzerinde. Reklama bakıyorum ama adamın yüzüne bakıyormuşum gibi oluyor. Bir gün biri 'bana mı bakıyosun bilader' dese yemin ederim sesimi çıkartamam. Paşa paşa yerim dayağımı.

*Bir gün yine metrodayım..

*Off amma metro dedim ya.

*Nese ne diyordum. Metrodan ilk çıkan kişi olmak için aşırı çaba sarfediyorum ben. Metroya bineceğim zaman tam böyle en ortadaki vagonun kapısına geliyor. Son durağa geldiğimizde ayağa kalkıp kapı önünde bekliyorum. Kapı açıldığı anda da fırlayıp yürüyen merdivenlerin sağ tarafından basamakları üçer beşer atlaya atlaya çıkıyorum. Hatta bazen bir önce gelen metronun son çıkan kişisine yetişiyorum. O zaman değmeyin keyfime. Dünyanın en mutlu insanı ben oluyorum. Hele hele diye coşasım geliyor.

*Şu dünyada en kötü durumlardan biri de restoranda garson zannedilmektir. Allaam kahır bela.

*Fotoğrafta bir işletmeci görüyoruz. Abi çakmış %100 indirimi. Beleşe vermiyor ama %100 indirim. Süper kafası var cidden.

*Bu arada facebook denilen like'ların havada uçuştuğu, yorumların birbirini kovaladığı, fotoğraf altı yorumların kendini aştığı o şukela ortamda littleiv.blog adlı bir grup açtım. yaklaşık 24 saatte 50 kişi olduk. Büyüyerek çoğalıyoruz. Bakalım neler olucak. Göreceğiz.

*Bu seferlik kısa olsun. Yarın İstanbul yolu beni bekler. Kep falan atıcam efendim, mezuniyet balolarından boy göstericem sevdiceğimle. Güzel günler olucak. Haberleşiriz yine :) Sevgilerimle.

4 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Yeşil Bavul #1


Yurtta çıkmıştım. Evime ailemin yanına dönecektim o gece. Soğuk havaların bittiği yazın baş gösterdiği günlere girmiştir. Artık kırçıllı kazak, atkı, kalın pantolon ve daha pek çok kışlık eşya yurtta sadece yer işgal ediyorlardı. Başka bir fonksiyonları yoktu.

Bu sebeple bu hafta eve giderken dev yeşil bavulumla kışlık eşyalarımı ve hatta eski nevresimlerim ile botlarımı da götürecektim. Yani işim zordu, yani işim meşakkatliydi. Ama o yeşil bavulsa ben de littleiv'dim. Onunla başa çıkmayı biliyordum. Hani western filmlerinde 'o kıza yıllardır kimse binmedi' (kız dediysek hemen şeyapmayın lan, at olarak kız. kız at yani, off boka sardı) denilen ata gelip çat diye binen o havalı kovboylar olur ya ben de 'dev yeşil bavul'larla nasıl başa çıkılacağını biliyordum. Onların huyuna suyuna giderek kah 'brüsst' kah 'deh'lerimle nasıl kontrolüm altına alacağımı çok iyi öğrenmiştim.

Bavul hazırlamak, genelde bayanların bir kısım tatillere gitmeden önce yapmaktan çok hoşlandığı bir aktivitedir. Yaklaşık olarak 400 çeşit elbiselerini bavullara inanılmaz bir düzen ile yerleştirip tatile hazır hale getirdikten sonra yaşadıkları mutluluk gerçekten görülmeye değer pek çok doğa olayını alt edebilen bir görüntü. Benim içinse bavul hazırlama elime geçen eşyaları katlama adı altında ikiye buruşturarak bavulun muhtelif köşelerine tıkıştırmaktan ibaret. Yine aynı şekilde bavul boşaltılırken yaşanacak zorlukları beynimin çok arka taraflarına atarak tıkıştırma işlemini gerçekleştiriyordum. Çünkü tek bavul vardı, çünkü yeşil bavul emsalsizdi.

Mantık olarak her bavulun belli bir taşıma kapasitesi olması gerekiyor. Yani içine konan eşyalar bir noktayı geçtiği zaman artık bavulun tekerlekleri iflas etme noktasına gelerek, bu ağırlığa daha fazla dayanamıyor. Aynı zamanda taşıyacak kişinin kolları bu kütleyi çekmekten bir süre sonra kalem kaldıramayacak hale geliyor. Ancak ben tek seferde ne kadar eşya götürürsem o kadar iyi mantığında bir insan olduğum için kollarım, bavul hiç umrumda olmadan yüklüyordum bavula ne var ne yoksa.

Aklımda bunları nasıl kaldıracağım, upuzun gelen Maslak-Beşiktaş yolu ve yeşil bavul vardı.. Bu hikaye burada bitmeyecekti..

13 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Kısa Kısa #46


*Merhabalar sevgili blog dostlarım. Bir süredir yazamadım ama bunu telafi edicem umarım dopdolu içerikli bir kısa kısa ile. Bakalım neler çıkıcak, ben de merak ediyorum.

*Kağıt yerin 'kaıt' diyen insanlar var çevremizde farkında mısınız? Tehlikenin farkında mısınız gibi oldu bu da. Ama cidden çok kulak tırmalayıcı bir kelime. Hayır kağıt zor bir sözcük de değil ne bilim İngizlizlerin bir congratulations ya da efendime söyliyim bir pronunciation'ları gibi olsa amenna.

*Ben genelde arkadaşlarımla, dost meclislerinde (buna da tavım ha, dost meclisiymiş ba ba ba, sanki 452. sayılı kanunu yükümlülüğe sokucak dostlarıyla) takılırken etrafımda konuşulurken söylenen yanlış kelimeye anında tepki veririm. Tepki dediğim de bildiğin dalga geçmek, itin g.tüne sokmak vs.

*Geçen gün sokakta yürüyorum. Bir adet minibüs gördüm. Hani üzerlerinde 'devlet hastanesi', ne biliyim 'lojmanlar', '2 no'lu sağlık ocağı' falan yazar ya böyle küçük tabelalar ile heh onlardan 'çarşı'ya gittiğini gösteren için bildiğimiz Beşiktaş JK'nün taraftar topluluğu olan çArşı'nın amblemini koymuştu abi. Kendisinin bitmez tükenmez bilmez çarşı aşkını desteklerken bir yandan da 'aha deli midir divane midir, normal insanın yapacağı iş mi bu, hap mı alıyor nedir belli değil' gibi düşüncelere dalarak yürümeye devam ettim.

*Hepimizin annesi cam silmiştir bir dönem sanıyorum, bunu burada inkar edicek olan varsa daha şimdiden gitsin tamam mı canlarım. Yok çünkü öyle bişey, anne dediğin camdan dışarı sarkarak cam silen insandır. Heh annem cam silmek için komple camdan dışarı çıkıyor, üstelik bunu 5. kattayken falan yapıyor. Bu anlarda deliricek gibi oluyorum. Annemin bacağına yapışıp 'anneeeeğğ nolur bırak camı anneeeeğ, sileriz bak sopayla anneeeğ nolur in aşağaaa' diye bağırasım geliyor.

*Şehirlerarası otobüste çok fazla yolculuğa çıkıyorum ben. Doğal olarak çok da gözlem yapma şansına erişiyorum. Örneğin otobüs fren yaptığında -hiç sekmez- hele arkada oturuyorsanız bu çok daha net görülür, tüm kafalar bir anda havaya kalkarak ileri doğru bakar. O an ki arka tarafta oturan insan için bir güneş tutulması gibidir. Adeta bir doğa olayı.

*Zeytinburnu'ndaki alışveriş merkezi Olivium'un adının olive yani zeytin'den gelmesi mekanın Zeytinburnu'nda olması. Farkedince 'aaaaa!' diye kalmak.

*Bir ara pokemona özenip camdan atlayan çocuk vardı, sonra noldu ona tam bilmiyorum ama kafası çok güzeldi sanırım. Bu kadar ciddiye alınabilir mi yahu bir çizgi film.

*Üstteki resimde bu arkadaşın son fotoğrafını ele geçirdim. Kendisi vesikalık çekmeye giderken yanına çok sevdiği arkadaşı pikaçu'yu da almadan edememiş. Üstelik gayet ciddi.

*Otogarda görüyorum sürekli bazı firmaların isimlerinin başında VİB var. Bak VİP falan değil ha, yumuşamaya uğramış hali vib. Bu ne çakmalıktır yarabbi.

*Tekrar bir şehirlerarası otobüs tespiti ile karşınızdayım sevgili littleiv.blog severler. Şimdi biliyorsunuz şehirlerarası otobüslerde kısa yolculuklar dahi yapıyor olsanız bir takım yiyecek içecek ikramında bulunuluyor. Eğer iyi bir otobüs firmasına denk gelirseniz, Kola, Fanta, Lipton poşet çay, çeşit çeşit meyve suları, Nescafe 3in1 ve daha pek çok şey bulunabiliyor. Ancak bazen de Doğuş poşet çay, Metro marka kahve, pepsi ve yedigün içebiliyorsunuz. Bir de şu var ki muavine 'Fanta var mı?' diye sorduğunuzda evet cevabı alıp sonrasnda paşa paşa yedigün içebiliyorsunuz çünkü onlar için gazoz sarıysa olay bitmiştir.

*Heh asıl olaya gelelim şimdi, bu yolculuklarda eğer çay istediyseniz poşet çay ile birlikte bir adet karıştırma aparatı, bir adet toz şeker kesesi, yarım bardak kaynar su veriliyor size. Suyun yarım bardak verilmesinin sebebi sallanan otobüste haşlanmamanız. Neyse devam edelim, şimdi sallama çay dediğimiz olay zaten başlı başına bir mücadele gerektiriyor. O ip suyun içine giriyor, poşetteki çay molükelleri bir türlü suya karışmıyor paşa çayı oluyor falan daha ne zorlukları var. Ama asıl olay hem şeker koyup hem karıştırıp hem de poşeti ipinden tutarak bardaktan dışarı çıkmamasını sağlamak. Gerçekten dünyada kabir azabı. Başka bir açıklaması yok. Allah kimseye vermesin. Sırf bu sebepten çaydan soğudum ben haberiniz var mı? Dayıyorum kolayı daha muavin sormadan, tak, tek dikişte bitiriyorum. Kafam rahat.

*Yine görüşeceğiz. Israrla bekeyin (o ne ola ki).

8 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

wibiya widget