Kıvanç Timi #5



Asi rakır, genç kızların sevgilisi, Evril Lavin'in erkek versiyonu..Be be be be be behlül Haznedar'dan bir video.

Miyeeeen kısmını tam anlamadım yalnız.

8 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Aşk-ı Memnu İncelemesi #10


Merhaba sevgili Aşk-ı Memnu severler. Geçen hafta izleyemedim enfes dizimizi ancak bu hafta evimin rahat koltuklarında canlı canlı seyredeceğim. Şu anda farkettim ki özeti izlerken yazıyı yazmaya başlamışım. Nasıl gaza geldiysem artık :) Hadi bakalım. İyi okumalar.

*Özeti izlerken şunu farkettim ki çok yakınına Bihter girmiş Behlül kararsızlığı diye bir şey var. Böyle surat allak bullak, nereye bakacağını şaşırmış halde, malcasına bakışlar.

*Çakal Firdevs hemen anladı sevişme girişimini B&B çiftinin. Sanırım Nihal'de anladı bakışlardan ve çiftin üzerindeki otlardan. E o kadar portakal suyu içerse kafa biraz çalışmaya başlar. Sabah akşam ver portakalı ver portakalı tavşana versen okumayı falan söker bence.

*Behlül koruda yaptığı kaçamak ortaya çıkınca bağırarak üste çıkmayı başardı. Nihal'im yavrum da saf, hemen inandı 'ühü üzür dilerim' diye atladı Behlülceğizinin üstüne. Ama Behlül naaptı, 'Firdevs hanımın canı cehenneme!!1!' diyerek duşa attı kendini. Ah Firdevs duyaydı o laflarını kapı önüne koysaydı seni sarı tüy.

*'Düşünmek için sana verdiğimiz sürenin sonuna gelmiş bulunuyoruz katya' dedi Hilmi. Noluyo Hilmi, ne bu spiker lafları. Programın yayında ve yapımında emeği geçen herkese teşekkür edelim yalnız. Onsuz olmaz çünkü. Bu arada yılın kapışması da Katya & Hilmi'dir nazarımda. İki en çakal karakter karşı karşıya.

*'Nihal bile anlayacaktı nererdeyse' dedi Firdevs Hanım. Yok anam anlamaz o saftorik. Çalışmıyo kafası.

*Mal babanın mal kızı Nihal. Siz iki boynuzlu dans ededurun alem koru, çiftlik, yat, kat dinlemeden sevişiyor. Siz anca vals tango. He he süper valla.

*Zengin esprisi de bu kadar oluyor işte. Adnan'dan geliyor: 'Hangimiz daha yakışıklıyız meh meh meh'. Aferin.

*Nesrin'de 'kotarırız' dedi ya vay arkadaş. Zenginin hizmetlisi bile ne güzel konuşuyor ne kelimeler kullanıyor. Benim bildiğim kotarırız Okan Bayülgen'in falan kullandığı bir kelime. Ben de çok özeniyordum söylemek için, Nesrin sağolsun cesaretlendirdi beni. Bol bol kullanırım artık.

*Vaaay 'Ziyagil Prodakşın' olayı ha. Film çekiyorlar ya resmen. Zenginlikten ne yapacağını şaşırmak bu olsa gerek.

*Ulan filmde bile 'taklım' dedi ya MalEdnan. Deliricem yemin ediyorum sinirden kendimi bıçaklıycam.

*Beşir ölüm döşeğinde, Katya gelince ona 'nabers ;) diyor. Ne mal adamsın ya Beşir. Ne boş adamsın.

*Ya aptal ya aşşşaalık, başka kötü söz yok zenginlerde. Hayır aslında Adnan bir sktir çekse rahatlıycak her şeyi anlıycak ama aşşşşlık aptalll!! dedikçe içinde birikiyor, beynini tıkıyor.

*Bak yemin ediyorum Ednan bir kez daha 'taklım' desin, gizlice sete dalıp Ziyagil köşküne dinamit koyucam. Çok ciddiyim.

*Zengin olunca açıköğretimden sonra mastır yapılabiliyomuş demek ki. Bravo sarı Behlül aslansın. Bak bak yetmedi bir de doktora çıkardı başımıza Profesör de olur valla bu Behlo. Biz boşuna mı götümüzü yırtıyoruz olum, tez yazıyorum ben deli gibi. Cinnete getirmeyin lan beni.

*Matmazel'in tek görevi okul bakmak. 'Bülent Avrupa'ya gitsin.' Matmazel okul bakar, 'Amerika'da üniversite okuycak Nihal' Matmazel hemen araştırsın. Ösym gibi abla valla.

*'Ama liseyi Avrupa'da bitirmen daha doğru açıkçası.' Behlül kafan çok güzelmiş canım güle güle kullan.

*Anca arkadan fortla Bihter'e Adnan. Karın olum o senin, herif hala farkına varamadı ya olayın. Kardeş kardeş yatıyorlar aylardır.

*Derken Adnan utandırdı beni. İndirdi Bihtoş'un elbiseyi. Helal olsun sana, yürü be Adnan. Sağlıklı bir erkek olduğundan şüphelenmeye başlamıştık ülkecek.

*Jemile anlamış ki masa başı işi uygun değilmiş kendisine bah bah bah. Belki de yemek işine girermiş hem sertifika da alırmış. Bir dondurma yaparak bunu keşfetti. Ben de geçen maraş usülünü kaseye koydum sanırım Ümit usta olabilirim. Gerçi bir 450 kilo eksiğim var ama olsun hallederiz sertifikayla falan.

*-Tokyo'dan Osaka'ya geçeriz.
+Başka sefere.

Ağzınıza sıçıyım lan zenginler. Off sinirlendim ha.

*Ulan bir kez bile evde insanların önünde tango yapamadım. Ne büyük eksiklik değil mi? Ama düşünüyorum saçma ya. Babannemler halamlar amcamlar falan ben tango yapıyorum. Düşüncesi bile komik.

*Behlül'ün doğum günü partisine milyonlar katılmış resmen. Akın akın insan geliyordu Behlül'e doğru. Ben olsam korkudan altıma sıçardım 'laaaayn noluyo' diye. Adamın doğum günü ülkenin muhtelif noktaları ve yavru vatanda kutlanıyor resmen. Zaten Behlül'de her bölüm en az 7 kez gördüğümüz mal bakışını sergiledi.

Büyük Final 24 Haziran!! Gerildim lan!

11 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Kısa Kısa #45

şuraya bak tıynetsiz

*Merhabalar sevgili okurlar. Bak sevgili okurlar diyorum ama size kırgınım. Noldu birden yorumlar, oylar falan tak diye kesidli. Ne güzel yazıyordunuz 'ahaha littleiv yine yapmışsın yapacağını' efendim 'gülmekten öldürüyorsun' falan güzel güzel gaza getirici şeyler. Sonra birden bişey oldu soğukluk mu girdi ne olduysa yorum yazmamaya başladınız. Bak valla geceleri yatmadan gizli gizli ağlıyorum yatakta (eheh yok lan, yattığım gibi uyuyorum valla. bundan da çok memnunum çünkü duyuyorum millet '12'de yattım 2 saat döndüm yatakta zor uyudum' diyor bende hiç yok öyle bir sorun. o değil de ne diyorduk)

*Pantolonuma kemer takacağım zaman her seferinde ilk olarak sağdan mı yoksa soldan mı geçireceğim kemeri diye düşünüyorum. Önce bir havadan deniyorum eğer doğruysa geçiriyorum. Bunu denerken de hayatımın önemli bir süresinin çok boş geçtiğinin farkındaym. Ama kemer takmazsam da olmaz bunu da bilincindeyim. O yüzden çok sesimi çıkarmıyorum.

*Dışarıda giymek için aldığım gri eşofman altımı her giydiğimde 'oo altan yataktan kalktığın gibi gelmişsin' ile başlayıp 'pijamayla mı geldin lan'a uzanan geniş bir yelpazede konuşan şakacı arkadaşlar arasında yüzüncü kişiye çok büyük bir süprizim var. Kendisi Hilton Otel'de suit odada Fenerbahçeli eski futbolcu Uche ile birlikte bir gece geçirmek fırsatına erişecek. Hani zenci olan.

*Okşijen diyen insan da fena enerji emer ha!

*Asıl yiğen diyen insan adamı kötü çarpar.

*Bir de herkez diyen var ki düşmanımın başına.

*Kısa kısa kendini mi buluyor ne?

*Bu kadar kısa madde yazdıktan sonra uzun bir madde yazmak nasıl zor geliyor biliyor musun can okur. Can okur da can erik gibi oldu ha. Biliyorum sana da okuması zor gelecektir. Kızıyorum küsüyorum falan da yine de seni düşünmeden edemiyorum ha. Değerini bilesin.

*Ya geçen benim ayakkabılarım çalındı okurcaazım. Baya herif gelmiş görmüş mis gibi daha yeni boyadığım beyaz beyaz parlayan adidaslarımı almış eline koymuş poşetine mi artık neresine soktuysa (huh sinirlendim biraz) elini kolunu sallayarak çıkmış gitmiş. O kadarla kalsa yine iyi. Pis herif sevdiceğimin güzelim converselerini de çalmış. Hem de alelade bir konvers değildi. 39,5 numaraydı. Çok zor bulunan bir türdü yani. Ulan hırsız bir görsem seni bir ayağında benim adidasım diğer ayağnda sevdiceğimin konversi ile ne döverim seni ha, beline beline vururum hep.

*Ayakkabıyı çaldırdıktan sonra terlikle gezmek de en fenası, olayın en can alıcı noktası.

*Hocanın 'sormak istediğiniz bir şey var mı?' sorusuna kafasını can hıraş bir şekilde sağa sola sallayarak hayırhocamsormakistediğimbirşeyyok mesajı veren o yalaka öğrencileri toplayıp Grand Canyon'dan aşağıya bir otobüs vasıtasıyla bırakmak istiyorum.

*Çok üşengeç olduğumu şuradan anladım geçen gün. Sabah lens takmakla uğraşmayayım diye gece lenslerimi çıkarmadan yatıyorum. E yuh!

*Amatör futbol maçı izlemenin zevki de hiçbir şeyde yok.

*Elektrikler kesildiğinde ilk 20 dakika içinde cama çıkıp 'aa karşı sokakta ceyranlar gitmemiş' diyen biri varsa bilin ki orası Türkiye'dir. Emin ol yani, 36-42, 26-45'in içindesin.

*Elektrikler kesildiğinde (aynı iki kelimeyle başladım iki maddeye de kusura bakma olur öyle arada) karşı apartmanın elektriğinin olduğunu farkedip sigortalara koştuktan sonra sigortanın attığını farkettiğin an çok üzülmüyor musun sende? O mum ışığında geçen sessiz dakikalara yanmıyor musun?

*Pencerenin önünde duran dışarıdan ışığın geçmesini engelleyen zımbırtıya jaluzi ismi verilmiş. Hayır bu kadar jakuzi çakmalığı bu kadar jakuziadamsendeciğili olmaz. biraz özgün ol ya jaluzi. Ne hayvansın jaluzi.

*Bay ki ne bay.

11 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Aşk-ı Memnu İncelemesi #9


Merhabalar sevgili Aşk-ı Memnu takipçilerim. Geçen hafta bu satırlardan size seslenemesem de bu hafta tekrar karşınızdayım. Bakalım bu hafta neler olmuş?

*Behlül, Katya'nın kız ayarlama işinin Firdevs ile Bihter'in başının altından çıktığını öğrenince Bihter'e bir bakış attı. Resmem gözleriynen 'şimdi sıçtın Bihter' dedi herif.

*Katya polisler köşke gelip kendisini mapusa götürmek isteyince arka kapıdan çok pis kaçtı. Triatlon sporcusu gibiydi yemin ediyorum, otlardan atlayıp, derelerde yüzüp türlü canavarla savaştı sanki o koruda.

*Katyayı ormanda sıkıştırırlar da bişeyler yaparlar diye çok korktum. Sonra haberlerde 'ormanda kızıl saçlı bir rus'a tecavüz edildi' diye çıkar ama. Halbüse bilseler o katya ah o katya ne fena.

*'Gövdeli şarap' ne be Tdk Çetin abi. Yani zenginim biliyorum diye iyice bokunu çıkardın sallamaya başladın. Geçen bir göbekli bira içmişim çok fenaydı. Oldu mu bence de olmadı.

*O değil de Ziyagil yalısının arkası Tarlabaşına çıkıyormuş. Katya korudan kaçıp Tarlabaşı'na indi, saçlar da turuncu direk çiçek satmaya başlayabilirdi aslında.

*Ne 'tebliğ'miş arkadaş. Zenginlerin yeni moda kelimesi galiba. Günde 3 kez söylemeyeni kulüplere rotarylere almıyorlarmış.

*Matmazel eşşek kadar olmuş Bülent'e masal da anlatsın tam olsun. Bülent yaşıtların cep telefonları vasıtasıyla günde 1000 (yazıyla bin) mesaj atarak karşı cins ile çeşitli yakınlıklar kuruyor. Sen napıyorsun, uyumadan önce hayattaki tek arkadaşın, evde kalmış matmazel ile baban ve üvey annenin ilişkilerinden bahsediyorsun. Valla zor hayat.

*Yatmadan önce Bülent'e gelen süt bile kadehte anasını satiim. Süt lan bu normal bardakta getirsenize.

*73. bölüm oldu ama Matmazel'in perçemleri değişmedi bir türlü. Sağdan soldan 1 metre uzunluğunda iki perçem tüm şekil bu. O kadar para var Deniz le Chatallier, insan kuaförünü değiştirir.

*Evsiz rus Katya.

*Nesrin bile anladı Bihter Behlül sevişmesini, son olarak Adnan kaldı anlamayan. O da anlamayacak sanırım o kapasite yok çünkü kendisinde. Yatakta bassa B&B çiftini 'aa Behlül kaç defa dedim havalar tam ısınmadan yaz moduna geçme diye, giy bakiyim o boxer'ı' der.

*Evde pijamayla gezen Behlül kadar da tehlikeli bir şey yok ha şu dünyada. Geyiklerin su içtiği nehirde yüzen timsah bile bu kadar tehlike arz etmiyor.

*Firdevs'in telefonunun arka planında bile kendi resmi var. Bu kadar efsane bir kadına da bu tarz bir megalomanlık yakışırdı.

*Bihter kahvaltıya geldiğinde boynunda akredite kartı mı vardı bana mı öyle geldi. 'Bihter Ziyagil, Adnan Ziyagil'in karısı, Behlül Haznedar'ın seviştiği, evin hanımı. Ben bu evin hanımıyım!!'

*Beşir zaten konuşmadan oyunculuk sergiliyordu normalde, ağzında oksijen tüpüyle daha net sergiliyor bu oyunculuğu sadece gözleriyle. Cuk oturmuş.

*Cemile vs. Bihter. First round. Cemile wins. Bihter loses.

*Var ya şu Firdevs'i Avrupa Birliği müzakere başkanlığına getirsek 2 güne kalmaz gireriz AB'ye. Kaçarı yok. Bir yerlerde açıklarını bulur AB'nin Firdevs hanım.

*Nihal yeni evde Behlül'e diyor ki 'burası senin çalışma odan olsun.' Kızım ne çalışması, adam işsizin gücsüzün teki, mal mal amca parası yemekten başka vasfı yok. Daha ne çalışsın 'amcamın parasını daha iyi nasıl har vurup harman savururum' diye mi? Mal babanın mal kızı. Genlerinde var.

*Yeni hizmetli bin pişman oldu. Allam ben nereye geldim diye. Kadın yemek yaparım, çamaşırları yıkarım diye geldi, dünyanın en karambol evine geldi. Kimin eli kimin cebinde belli değil.

*Kaç bölüm oldu herşeye alıştım ama Selçuk Yöntem'in gerçekten içinden gelerek taklım dediğine alışamadım, inanamadım.

*Beşir'in yatağı boş görünce hastaneden de mi kaçtı bu deli oğlan diye düşündüm. Ama sonra hadi belime dolan diye düşünmedim. Sonuçta Beşir yani. Morgöz bir insan. Hadise olsa dolanamaz o bele.

12 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Alpert Otobüste

Alpert'in ilk hikayesi uzun masada yemek'e gelen yorumlar üzerine bunun bir seriye bağlanması gerektiğini hissettim. Bu sefer Alpert İstanbul'da belediye otobüsünde yolculuğa çıkıyor, bakalım kahramanımızı bu yolculuğunda neler bekliyor. (tırt gibi hikaye girişi)

Alpert hoşlandığı kız arkadaşıyla buluşmak için otobüse binmeliydi Eminönü'den. Kafasında hem kız arkadaşı diyorsun hem de hoşlandığı diyorsun, sevgililer mi değiller mi gibi soru işaretleri bulunan okurlarımız için açıklıyorum ki, Alpert kıza feci yazıyor, kız da kendini naza çekiyor. Klasik Türk olayı aslında ama görüyoruz ki bu olay tüm dünyaya özgü bir şeymiş. Kadın ırkının genlerinde var demek ki. Neyse konumuz bu değil, konumuz Alpert, konumuz halk otobüsü.

Durak oldukça kalabalıktı bugün. Gerçi herhangi bir günün herhangi bir saatinde de kalabalık oluyordu bu durak. Doğa ananın bize bir oyunu gibi adeta. Yani yarım saat içinde 20 otobüs geçse bile yine de o kalabalık azalmıyor. Üstelik gelen her otobüste bir heyecan dalgası yaşanıyor, yaşlılar yüksek sesle 'mmeeeh hangi otbüs bu' diye soruyor, şöför ilginç şekilde insanların üzerine sürüyordu.

yandan sıraya kaynayan kırmızılı elemanı linçten şöför son anda kurtardı

Alpert, Eminönü'den (eminönüden? eminönünden?) Taksim'e ilk kez gidecekti ve hangi otobüslerin güzergahlarında Taksim olduğunu bilemiyordu. Bazı otobüslerin yan tarafında geçtiği güzergahlar yazarken, bazılarının ışıklı tabelasında yazıyordu o güzergahlar. Yani Alpert Taksim yazısını görene kadar otobüsler pıtır pıtır geçip gidiyordu. Sonunda dayanamadın yanındaki 25'lerinde gösteren gence 'ya pardon hangi otobüs taksim'e gidiyor burdan?' diye sordu. Genç sanki soruyu anlamamış gibi bir yüz ifadesinin ardından 'nereye gidicen sen?' sorusunu yöneltti. Alpert 'lan Taksim diye sormadım mı ben bu adama, niye tekrar benim nereye gideceğini soruyor' diye düşünürken, bilmiyordu ki bu soru sorulmadan yer, otobüs, adres tarifi verilemezdi. Adeta bir ön şarttı bu 'nereye gidicen sen?' sorusu.

Alpert sonunda kendini Taksim otobüsüne atabilmişti. Otobüsün çok dolu gelmesine aldırmadan hemen ön taraflara doğru hızlı adımlarla kendisini atmış, otobüse binmek için götüm götüm ilerliyordu öndeki teyzenin arkasında. Ayağını otobüse atınca bir rahatlama geldi, kapının kapanma riskine karşın 'ya pardın biraz ilerleyebilir miyiz?' şeklinde cılız bir serzenişte bulunsa da duyulmadı. Otobüse binince akbil'ni basıp arka tarafa doğru ilerledi her düzgün vatandaş gibi.

Otobüs tıklım tıklım doluydu. Alpert tek eliyle montunu tutarken, diğer eliyle ondan önce tutan insandan hala biraz kalıntının kaldığı tutamaçı tutuyordu. Bu arada bu tutamaçları yapan mühendis arkadaşa bir mesajım var buradan. 'bre akıllı, bu tutamaçlar, tutan insanlar sabit dursun, otobüste eylemsizliğe karşı bir kuvvet oluştursun, ayakta durabilsin diye koyulmuş oraya, e sen onları sabitlemezsen ne anlamı kalıyor tutamaçın, mal mısın nesin'. Neyse efendim kah sendeleyerek kah öndeki amcaya arkadan dayanarak yapılan bir yolculuk başlanmıştı Alpert adına.

Nasıl olduysa Alpert birden kendini orta tarafın cam kenarında bulmuştu. Cam kenarı dediysek oturarak falan değil tabii ki. İstifin bir kısmında ayakta duruyordu. O sırada 20'lerinde gösteren şişman bir tiki kızımız 'yaaa pardıın, şu camı bi açabilir misiniz :/' diyerek Alpert'i adeta günaha davet ediyordu. Biliyorsunuz otobüslerde camların garip bir mekanizmaları vardır, bazen yandan ittirmeli bir kol bulunurken bazen de ilginç bir düzenek ile açmaya çalışanın ebesine kasteden bir organizmadır.

İlk zorlaması başarısızlıkla sonuçlandı Alpert'in. Şişmantiki'ye dönerek 'eheh sıkışmış galiba' dedi. Sonrasında bir kez daha tüm gücünü vererek ittirdi o kolu. Ama cam sanki Alpert'e bakıp 'açamıycaksın beni .bne' diyordu. O sırada üzerinde A.fitch yazan bir tişört olan, saçlarının ortası yarım kilogram jöle desteğiyle garip bir biçimde havada birleştirilmiş, Abidas marka ayakkabı giyen ve sakalları inanılmaz bir özenle çenesinde inceltimiş bir eleman gelip 'pardon bağyan' diyerek şişmantiki'den yol isteyip tek harekette camı açtı. Alpert mutsuzdu, Alpert üzgündü, Alpert kırgındı...

5 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Kısa Kısa #44




*Merhabalar dünyanın en şeker efenime söyliyim böyle en akıllı, en pek bir birinci okular. Naber? Keyifler yerinde mi?

*Farkettyiseniz Beyaz Şov samimiyetsizliğiyle girdim yazıya. Normal hayatta kaçımız 'keyifler yerinde mi?' diyor birbirimize allaaşkına. Yok di mi böyle bir şey? Beyaz nasıl bir alemde yaşıyorsa artık. Gerçi onu da anlamak lazım. Yaş oldu 85 hala şov mov peşinde, zor işler.

*Ben az evvel 'lokella' adında bir kakaoalu fındık kreması yedim. Adamlar hiç utanmamış direk olarak lokella koymuşler adını. Şokella ile Nutella'nın enfes bileşimi falan yazmamışlar allahtan üzerine. Hande Yener bile sizden özgün ya, yuh olsun.

*Önceki maddede Hande Yener'e çaktırmadan salladım ama seveni falan varsa kızmasın. Ya da kızsın ya, hande yener seven birinin burda işi ne. (yine de gitmeyin ya, hande de eskiden iyiydi yani eheh)

*Anarşi temalı Converse bildiğin ironinin çıkış noktasıdır.

*Ben var ya ben, hiç okula giderken elinde sadece defter olan o gamsız kedersiz insanlarda olamadım biliyor musun sevgili okur? Hiç o boşvermişlik ile gidemedim okuluma. İlkokuldan başladı üniversite son sınıftayım mühendis olucam hala çanta takıyorum. Üstelik o çantayı da öyle tek tarafa falan takmıyorum bildiğin iki şeysini de sırtıma geçiriyorum. Öyle de tertip düzen adamıyım. Bunun burukluğunu yaşamadım desem yalan olur.

*Şimdi çantayla okula gitmekten bahsettim, şöyle de bir şey var. Bazen o çantaya koyucak bişey olmaz. Efendim tek ders olur kitap gerektirmez falan ben yine de çantamı takardım. Boş çanta takmanın üzüntüsü de başka hiç bir şeyde yok ha. Bunu bilesin.

*Küçüklüğümüze dair bir şey hatırladım hemen paylaşıyım. çünkü paylaştıkça artan tat diye bir şey var. Bilmiyorum konuyla ne kadar ilgili ama.. Bu arada konunun içine sıçtım ya ben onu farkettim. Yani o espriyi yapmasam olmaz mıydı sanki? Kendime kızıyorum şu an.

*Neyse yeni bir başlangıç yapıyım belki bu sefer olur. Heh küçükken önce tek parmağımızı gösterip 'bu kaç' diye sorardık arkadaşımıza. 'bir' cevabını verirdi sektirmeden. Akabinde işaret ve orta parmağımızı birleştirip 'peki bu kaç' diye sorduğumuzda 'iki' derse eğer tak 'kalın bir' derdik. Ha olayı bilip 'kalın bir' diye cevap verirse de 'salak mısın olm iki' derdik. Kötü, acılı günlerdi.

*Geçen gün rastladım bu arkadaşa. Kızlı erkekli bir ortamda 'burhan altıntop'u çok kötüleyerek artist olmaya çalışan bir tip'ti. Küçümser gözlerle baktım kendisine. Bir döneme damgasını vurmuş o karakterin üzerinden zaman geçtikten sonra 'ya burhan altıntop'a gülünür mü mal mısınız' diyerek kızlar arasında prim yapmaya çalışıyordu. Ya ben eminim ki o it (bak nasıl sinirlendim) çarşamba gecelerini iple çekiyordu 3 4 sene önce, burhan'ı izliyim de ertesi gün kızlara taklidini yapıp tavlamaya çalışıyım diye. Ben senin ciğerini biliyorum be.

*Burhan Altıntop'a hayvani gülüyorum.

*Deminki madde de şeye benzedi. Hani psikiyatri terapilerinde sorunu olan tipler bunu söyleyip sonra diğerleri alkışlıyor falan, garip garip ortamlar. Onun gibi olmadı mı? Bence oldu.

*Kısa kısa'larıma pek çok malzeme sağlayan can dostum güzel insan Marbury'nin bildirdiğine göre 'Didonk Korna Şirketi' varmış. Adamlar akıllarına gelen ilk ismi koca firmanın şirketin ismi olarak koymuşlar. Bu nasıl bir adamsendecilik nasıl bir vurdumduymazcılık nasıl bir heleleloy çok sinirlendim haa.

*Geçen gün otosanayi durağından metroya bindim. Bir abi gelip buradan eminönü'ye nasıl gidebilirim dedi. O anda anlatmaya kalksam baya bir vaktimi alacağını düşündüm beynimde, ki bu 1 saniyede falan oldu, 'Bilmiyorum abi valla' dedim. Abi valla deyince zaten abi hemen inandı bana. Gerçi sonradan biraz pişman oldum ama neye yarar.

*Çok önceden aklıma düşmüş bir amelim vardı benim. Amel ne lan diyen biraz laubali biraz da candost yazarlara amaç diye çevirebilirim bu kelimeyi, neyse ne diyordum heh, sinemadaki sevgili koltuğunu kapatıp yatarak film izlemek ne manyaktır di mi? Direk olarak ev ortamı sağlamış olursun kendine.

*Sevgili koltuğunu bulan da ne güzel insanmış. Bir neslin derdine çare oldu. Ne derdi mi? O aradaki kol koyma dalgası. Ne aşkları zorladı o zımbırtı. Ne pis şeysin sen sinemalarda sevgiliyle araya giren kol koyma aparatı.

*Amica diye kadın dergisi vardı ben küçükken. Her seferinde ısrarla eheh amıca amıca diye espri yapardım ama şu güne kadar bir kez olsun reaksiyon alabilmişliğim yoktur bu espriye.

*Sevgiler.

8 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

kısa kısa #43


*Merhaba sevgili okurlar. Uzun bir süredir çeşitli yazı dizilerine dalıp kısa kısa’yı aksattığımı fark ettim. Hemen utanıp ilk göz ağrıma dönmek istedim. Dönüyorum. Döndüm.

*Behlül ve Bihter ismi size de saçma gelmiyor mu? Yoksa sadece bana mı garip geliyor. Niye herkes çok normal isimlermiş Ayşe’ymiş Ahmet’miş gibi davranıyor lan? T9’da bile yok Behlül, Bihter.

*Etrafınızdaki her insan ama istisnasız her insan en az bir kez ‘ben küçükken sarışınmışım’ demiştir . Hayatının bir kısmında bunu söylemeyen insan, insanlığından tadı alamaz. Hep bir tarafı eksik kalır.

*Michael Jackson’dan şok açıklama: ‘Ben küçükken sarışınmışım.’

*Bu arada böyle şakalar falan yapıyorum da ben küçükken sarışınmışım. Saçlarım falan kıvır kıvırmış hep. Eheh.

*Şu anda amfideyim. Hoca tahtada bir şeyler yazıyor. Ben de kağıda bir şeyler yazıyorum. Yazık garibim de kendi söylediği şeylerle ilgili not alıyorum zannediyor. Üzücü bir durum aslında onun açısından düşününce. Gerçi çok da umurunda değildir bence. Alıyor doçent maaşını keyfine bakıyor.

*Üniversiteli okurlarım biliyordur (ki kendileri bir avuç insan diye tabir edebileceğimiz bir çoğunluk) amfilerde projeksiyon aletleri bulunuyor. Bu aletler karşı duvarın tam ortasına yansı yapabilmesi için sınıfın tavanından dev bir metal aksam ile sarkıtılmış durumda. Yani tavana birkaç vida ila montelenmiş, dev bir metal boru var. Ben bir kez onun altındaki sıraya oturmuşum. Yemin ediyorum gerginlikten hocanın bir dediği kelimeyi duymadım. Öyle gerilmişim. Ders bitti ellerim ayaklarım tutmuyor. Birkaç gün arkadaşlarımın yardımıyla tuvalete çıktım, çok zor günlerdi. Eheh sonuncu söylediğim yalan.

*Bu arada amfi mamfi diyorum ama anfi diye de yazılıyor olabilir. Gerçi bu kelimeyi ilk bulan kişinin de emin olmadığını düşünüyorum. Anmfi gibi bir şey demiş olabilir. Yazarken de anfi’deki ‘n’nin kuyruğunu böyle ‘m’ gibi yapmış olabilir. Kendisi de emin değil yani. Neşişyansınnekebab’cı bir insanmışsın amfi’yi bulan insan.

*Eğer bir sınıfta projeksiyon cihazı ya da bilgisayar ile ders anlatılacaksa Murphy devreye girer ve en az bir 10 dakika ayarlanamaz o aletler. Elektronik dünyası ile okul yaşamının bir şekilde anlaşamaması olayı.

*Okul denilen olay ilginç bir şey aslında. (cümle saçma mı oldu ne?) Yani bir olayı çok bilen bir takım insanlar var. Ve yaşları daha genç olanlar (aralarında yaşça büyük olanları var sakallılar, okula arada bir gelen insanlar olarak biliniyorlar) bu bilgileri yaşlılardan almak için defter ve kalemleri vasıtasıyla bir mekanda toplanıyorlar. Üstelik bunu her gün yapıyorlar. Açıkçası anlamak güç. Üstelik çok kemikleşmiş bir yapısı var. Yani haftanın 5 günü bıkmak usanmak bilmeden gerçekleştiriliyor bu ayin.

*Profesörler mesela. Koca koca insanlar yaşları 50 ila 90 yaş arasında geziyor. Evet bizim okulda 85 yaşından falan büyük bir yaşlı amca var. Kendisi zor yürümesine rağmen inanılmaz bir öğretme aşkına sahip. Gerçi derste söylediği şeyler 2.sıradan arkası tarafından anlaşılmıyor ama olsun,onun için önemli değil.

*Böyle konseptik bir yazı oldu okul açısından. Yazıyı yazmaya okulda başladığım için böyle oldu sanırım. Sevgiler.


13 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

wibiya widget