Saçma Korkularım #1





bloglarda çeşitli yazı dizileri yazılmakta. dedim 'ulan ben niye yazmıyorum' saçma sapan bir sürü korkum olduğunu farkettim. bakalım yazalım olucak mı?

akbil korkusu

arabam yok, e öğrenciyim hep taksi hep taksi olmaz. dolmuşları sevmiyorum. minibüse bişey bulamadım nese.

otobüs dediğimiz 'akbil kutulu ve muavin destekli çok oturgaçlı götürgeç' istanbulda çok kullanılan bi araç. bildiğin moda yani. insanlar binmek için birbirlerini falan eziyorlar. e dedim ben de biniyim bari. bunu için akbil dediğimiz olağanüstü buluşu kullanıyoruz. akbili olmayanlar şöföre bir miktar para verip onun akbilini ödünç alıp çok kısa bir süreliğine (tek basım) bunu kullanma şansını elde ediyorlar.

korkuma gelelim. otobüse her bindiğimde akbil basana kadar bildiğin stres yaşıyorum. ömrümden ömür gidiyo. 'acaba akbilde para var mı?' ile başlayıp 'aktarma geçicek mi lan, 4'ü 8 geçe bastım, 1 saat 54 dakka olsa ordan 8. 3 e böl 4832 ediyo' ile devam eden düşünceler beynimi yiyo.

akbili deliğine yakınlaştırıyorum. stres artıyo. dın dın dın . ya dododooot dododooot sesi gelirse. bi de öyle bir bağırıyor ki hayvan makine 'aaaaa bakııın parası yok bunuuuun' der gibi. eğer yeterli para varsa vücuda yerleşen mutluluk hissi ama yoksa. ya yoksa. acıların en büyüğü. keder ızdırap. pis bi durum.

3 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

CESUR



yüreğinize sağlık aslanlar. en başta 'cesur' büyük kaptana.

2 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Aşık Olmak


ilginç bişey. oldukça.

6 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Ayıptır Lan

o şerefsiz chris brown'u bulsam pis yaparım ha. yemin ediyorum ağzını burnunu dağıtırım. ayıptır lan. insanın sevdiceğini sevgilisini dönmesi ne kadar insanlık dışı bi olaysa bunun rihanna'ya yapılması pisliğin önde gidenini yapmaktır. o güzellik o duru yüz o bakışlar falan. bak gördükçe sinirleniyorum. hem de grammy ödül töreninin yapılıca akşam olmuş olay. surata bak ya canım.

sonra o pislik brown çıkmış çok özür dilerim falan demiş. ya bi git allasen. ne özürü. kum çuvalı gibi dövmüşsün güzelim kızı sonra özür. yok chris yok olmadı. bence rihanna da ayrılmalı. olmaz yani. dudaklara bak. ühühü

0 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Aklım Almıyor

bu köprü işini aklım almıyo yeminlen. koca koca denizlerin üzerine devasa köprüleri pıtı pıtı koyuyolar. ben üzerinden geçerken bi garip oluyorum adamlar bi de onu yapmışlar. kocaman beton bloklar, çelik konstrüksiyonlar (evet mühendislik terimi ve kullanmaktan acaip mutluyum) falan hep ilgimi çekmiştir benim.

mühendis olucam bi de bunları yapmıcam direk belki ama alakadar işlerle uğraşıcamı düşünüyorum yani. yapanları tebrik ederken can sıkıntısından bu kadar saçma bi post attığım için kendimi de ayrıca tebrik ediyorum. ne ki şimdi bu. hehe neyse yakın zamanda daha güzelleri gelicek.

0 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

The Lord Of The Rings

'dünyadaki insanlar ikiye ayrılır. yüzüklerin efendisini okuyanlar ve okuyacak olanlar' demiş yazar j j r tolkien. ben de bunu filmine uyarlarsam ikinci kısma mensubum. izliyecek olanlar.

evet utanarak yazıyorum. ben daha yüzüklerin efendisini izlemedim. evet böyle bi insanım ben. şimdi bazılarınız blogu okumayı bile bırakabilir. 'üüü ne biçim bi insanın blogunu okuyoruz biz' deyip terkeyleyebilirler şu anda blogu. ama ben de başlıycam birazdan izlemeye. hadi hayırlısı diyelim.

2 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

İnternetsizlik

yurtta internet olmadığından dolayı sürekli blogla iletişim halinde olamıyorum. bu sebeple de 2 3 gündür yeni post atamadım. artık hazırlayıp nete bağlı olduğum bi anda atarım heralde. yurt hayatı zor ya. koltuk yok mesela hep yataktasın falan. televizyon yok. ama ortam süper. gırgır şamata on numero. basket potamız bile var lan daha ne olsun. bu seferlik kısa oldu malum internet az. internet az ne lan. iyice kolpacı oldum ha :)

1 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

14 Şubat

e bişeyler yazmasam olmaz sevgililer günü ile ilgili. herhangi bir 14 şubat'ı sevgilisiyle geçiren biri olamayışımdan dolayı benim için pek bişey ifade etmez 14 şubat. bu sene değişen bişey var mı? tabii ki hayır (yazar burda bayan okuyucularına sesleniyor).

13'ten 15'e atlayalım, 14 şubat iptal olsun, sevgililerin allah belasını versin (sonuncuyu diyen hayvan) şeklinde cümleler kuran pek çok insan var etrafta. ben o tayfadan değilim. sevenler sevişsin kardeşim nedir yani. hayır zaten sürekli yolda falan sevişme içindeler. bu günde daha bir performans falan mı bekleniyor nedir onu tam çözemedim. bakın gençbayanlar erkek arkadaşlarınızda bugün özel performans beklemeyin. ha hediye falan alsınlar. almayınca çıngar çıkarabilirsiniz. mesela kalp şeklinde yastık. eheh. bak onu alan adamdan da ayrılabilirsiniz bence. o ne lan. yaratıcılık 0. yani ileride 'ya haldun koltuğu şuraya mı alsak' diye sorduğunuzda suratınıza bön bön bakarlarsa bu yazımı hatırlayın. ha okuyan 3 kişi falan var galiba ama olsun. gerçi onlar da erkek, kahretsin.

ha ben bugün napıcam ondan bahsediyim. galatasaray maçı ile başlayan tv maratonu günün her saati dolu olucak şekilde sürekli tv karşısında geçicek. arada yemek falan yenir. blogumu güncellerim çok okuyan varmış gibi (ühühü okuyun lan işte) .akşam disko kralı var. gece 3''ten sonra da all-star weekend etkinlikleri başlıyor. ondan sonrası gayet güzel olucak.


gelelim fotoğrafa. slav ırkı gerçekten güzel. bu güzellik de çek cumhuriyetinden. olsa bi tane şöyle. maç izlesek falan beraber. çok hoş olur bence. slav olmasa da olur. hatta düşündüm futbolla ilgisi olmasa da olur. eheh iyice 'nefes alsın yeter'e bağladım ya olayı tiksindim kendimden. neyse sevgililerin 14 şubat'ını kutluyorum ve yazıma son verirken bir klasik ile kapatıyorum.
inanılmaz yaratıcı

2 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Die Krupps- To The Hilt

die krupps genelde metallica cover'larıyla tanınan bir grup. ancak ve ancak to the hilt diye bir şarkıları var ki sormayın gitsin. pek bi güzel. ama asıl olay klipte. izleyelim kopalım. 90'ları sevgiyle analım.




0 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Deniz Seki ve Kokain

bugün istanbul'da kokain baskını yapılmış jandarma tarafından. gözaltına alınanlar arasında şarkıcı deniz seki'de varmış. tabii pek çoğumuz şaşırdı buna. kimilerimiz kafasını sağa sola sallayarak 'çıkçıkçık herkesden beklerdim ama deniz.. ah deniz' diyor. bazıları da 'hacı o şarkılar normal kafayla yazılamaz zaten, bi 'seni öpmeye koklamaya(!) doyamadım', bir 'pasiflora(!)' hep deniz seki şarkısı diyor'.

sanırım burada deniz hanım 'bakın ellerim boş, yok kokain falan' gibi bişeyler demeye çalışıyor.

insan üzülüyor tabii böyle kıymetli şarkıcılarımızın bu tip pis işlere karışmasına. mesela teoman beyin alkol problemine derman olmak isteyen kim bilir kaç milyon insan var ülkemizde. ha keza 'kaan tangöze'. gözaltları falan hep mor. zor bir piyasa tabii. sanat camiası.

deniz sekinin yardımına koşan ilk kişilerden biri de sevgilisi hüsnü imiş. her an fermuarını indirip klarnetini çıkartıp (çok kötü oldu farkındayım) 'çekmediğim dertler çile kalmadı' çalacakmış gibi durmuyor mu hüsnü neşelendirici. ayrıca beyaz mont pek bi yakışmış şoparıma.

0 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

The Shawshank Redemption


İmdb'de 1 numarada ve ben hala izlememiştim. içten içe utanıyordum. kimselere diyemiyordum. şansa dün gece internette altyazılı online izlemek için ararken, kuzenin pc'de bulunması bana bir işaret miydi acaba? fazla düşünmedim sırlar odasında mıyız lan? hemen açtım izledim ve diyorum ki:
'naapmışsınız olum siz'
10.. 10.. 10...

0 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Brad Pitt

Brad Pitt hakkaten yakışıklı adam. aynı zamanda iyi bir oyuncu ve kendisi angelina jolie'nin eşi. yaklaşık 17 tane çocukları var. ben de angelina ile evli olsam durmadan çocuk yaparım yargılamıyorum brad abiyi. ama kendisinin takdir ettiğim bir özelliği de çocuk yapmasının yanında son zamanlarda bol bol filmlerde oynaması. eh iyi oyuncu dedim, adam hakkını veriyor. şu 1 haftada brad pitt'in 2008 yılında oynadığı iki filmi de izleme fırsatı elde ettim. the curious case of benjamin button ve burn after reading. ilk filmde benjamin button ikincisinde de chad feldheimer karakterlerini oynuyor.


önce plaseyle başlayalım. burn after reading. cohen kardeşlerin filmi. çok zengin bir oyuncu kadrosu var ama maalesef filmi tanıtmıyorum. brad pitt'i karşılaştırıcam. bu filmde spor salonu antrenörünü canlandırıyor. tam bir tip. sürekli müzik dinleyip dans eden, heyecanlı, harekeli, telaşlı ve biraz beceriksiz bir karakter. filmde en çok sevdiğim adam oldu clooney'ler malkovic'ler varken. tam bi çılgın. hatta şöyle diyebilirim film sırf onun için bile izlenebilir. ilginç bi film ama benjamin button'ın yanında ezildi.

filmi izlemeyen okumasın dicem de okursunuz heralde ama çok bişey kaybetmezsiniz notu:
brad pitt'in vurulma sahnesi inanılmazdı. beklenmedik yerde geldi, suratı güldürdü ama öldü lan adam.

gelelim favoriye yani benjamin button'a. öncelikle süper bir film. yani buna 10, burn after reading'e 8 verdim baştan belirtiyim. senaryosu enfes. tabii pitt'in oyunculuğu da. filmde zaman geçtikçe yaşlandığından orta yaşlı halinden gençliğine hatta bebekliğine kadar görüyoruz brad abiyi. sanırım bu filmdeki rolü çok daha zordu çünkü bir insanın her yaşını oynamak harbi oyunculuk ister. e brad pitt'te de bu varmış ki başarıyla oynamış.

iki filmdeki brad pitt'i karşılaştırısam burn after reading'tekine 8, benjamin button'dakine 9 veriyim. 1 puanı kırma sebebim de daha iyi oynayabileceği film opsiyonu. zor durumda kalmak istemem.

8 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

South Park

Bu yaz ilk kez izlemeye başladım 4 adet 8 yaşındaki elemanı. hepsinin ayrı özellikleri var, bir araya gelince süper bir grup oluşturmuşlar. özelliklerinden bahsediyim bari. çünkü anlatarak öğrenilicek bişey değil south park. alın izleyin. 12.sezonda devam ediyolar.
kenny mccormick: ailesi çok fakirdir. bu sebeple yaz kış üzerinde turuncu montla gezer. bu sebeple konuşması pek anlaşılmaz. ağır sapıktır. kendisinden beklenmeyen şeyler yapar. en bilinen özelliği her bölüm ölmesi ve ertesi bölüm tekrar canlanmasıdır. ayrıca süper gülmektedir kendisi. yarar mütemadiyen.
eric cartman: favori karakterim. gerçi pek çok kişinin favorisi diye düşünüyorum zira onun olduğu sahnelerde kesin gülüyosunuz. 8 yaşında olmasına rağmen bildiğin büyümüş de küçülmüş. kendi menfaati için her şeyi anında satar. ses tonu harikadır. ayırca şişman değil iri kemiklidir. sıkılınca screw you guyz i'm goin home deyi gider. annesinden bişey isteyeceği zaman bir miiieeeeem deyişi var ki gülmekten ölürsünüz. kyle's mom is a bitch şarkısıyla listelere 1 numaradan girmişliği vardır. kendisi faşist ve ırkçıdır.

stan marsh: kyle'ın en iyi arkadaşıdır. 4'lü içerisinde kızlarla yakın ilişkide olan tek kişidir. wendy testaburger'ın sevgilisidir. ilk bölümlerde wendy ile konuşurken kusması ile hatırlanır. her bölüm sonunda hey guys i've learned something diyerek bölümden öğrenilmesi gerekeni özetler. her an gaza gelebilen bir babası vardır.

kyle broflovski: stan'in kankası kyle yahudi'dir. şaşırması sırasında ağzı süper bir hal alır (bkz: fotoğraf) kocaman kırmızı bonus saçları vardır. kardeşi ike şahsen en sevdiğim karakteri. şirin şey. en mantıklı karakterdir. cartman'ı pek sevmez.

2 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

LeBron vs. Kobe


Canım çok sıkkın. o yüzden sadece ntvspor'da şu an bu maç var. onu izliyorum. bence siz de izleyin. ağır kapışma.

ilk yarı sonucu: 61- 51 cleveland önde.

101-91 kazandı lakers.

0 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Parmaksız Eldiven



lütfen yargılamayın a dostlar. google görseller getirdi bana bu fotoyu. hiçbi kötü niyetim yok, neyse. konumuz parmaksız eldiven. hastayım bu alete. görüyorum, genelde kızlar takıyor bazen de erkeklerin ellerinde görüyorum. kıskanıyorum hep. bi kere erkek olayı değil, onu baştan söyliyim. öyle kıllı parmaklarla falan yarım parmaklı eldiven takılmaz lütfen. ama için için takmak da istiyorum.

süper kullanışlı bi alet bence. misal mesaj yazıcaksın. buz gibi de soğuk hava. bırak elleri burnun falan komple donmuş durumda. e çıkarıyorum elleri. parmaklar slowmotion hareket ediyor. yazamıyorum mesaj. işte bu anlarda aklıma düşüyor parmaksız eldiven. içten içe üzülüyorum. ama mahalle baskısından da korkuyorum. napalım deyip buz gibi havada mesaj yazıyorum. bunun erkekler için olanını da yapan büyük para kaldırır onu söyliyim.

son sözüm de aşağıdaki türde bir parmaksız eldivene. abicim bu olayın amacı elleri sıcak tutmak değil mi? e sen onu delikli yaparsan o hiç olmaz ki. amacından sapar. lütfen yaparsak kalın yapalım gövde kısmını. bak lütfen diyorum.




5 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Farklı Olmak




how i met your mother izleyenler bilir. onların belli bir masası vardır. 5 kişi otururlar şişe biralarını yudumlarlar. ben de ne zaman görsem özeniyorum. böyle gittiğim pub'da kendime ait bir masam olsun, garsonlarla kanka olıyım falan. barmenle enseye şaplak göte parmak takılıyım. istediğim zaman bar'ı bana bıraksın. güzel şeyler hep bunlar. ama yok işte bugün bir arkadaşımın dediği gibi 'kültür meselesi'. bizde yok o olay. abi 50'lik bira da 3 lira beck's de 3 lira. e o zaman niye beck's içiyim di mi.

sırf farklı olmak marjinal durmak adında beck's içtim bugün. şişesi falan yeşil gayet güzel. ortamda kimse içmezken ben istedim ilk önce. sonra bi baktım herkes şişe içmeye başlamış. marjinal olmanın, akım başlatmanın verdiği gururla omuzlarım dikleşti. yalan yok. farklı olmak her zaman güzeldir. ama aşağıdaki emo kardeş gibi de olmak istemem onu söyliyim. tipe bak bi de fotoğraf makinesiyle çekiyo. telefonun yok mu olm.

0 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Vapur



beşiktaş'tan kadıköy'e gidicektim. vapura ilk kez binecek olmanın vermiş olduğu heyecan ve ocakta deli gibi yakan güneş, yeni giymiş olduğum pembe tişörtün terlemesine sebep oluyordu. saat 2'yi 18 falan geçiyordu iskeleye geldiğimde. iskele üzerine bir durak vardır. daha önceleri orada beklerken iskeleye koşan insanlara bakıp 'bu ne lan, niye koşuyo bu insanlar?' diye çokça düşünmüşümdür. meğerse çeyrek kala ve çeyrek geçelerde kalkıyormuş vapur. bunu yarım saat beklediğim o kullanışsız bekleme salonunda idrak edebilmiştim. meğerse insanlar benim gibi yarım saat beklememek için koşuyolarmış, öğrenmiş oldum.

duvarlara yerleştirilen lcd'lerde televizyonlarda gösterilmeyen reklamlar vardı. evet bazı reklamlar vardır ki sadece metro ya da bu gibi yerlerde gösterilir. sadece metroya binen bir kitleye hitap eden reklam ürününün olması ne kadar saçmaysa, o reklamların sadece bu gibi yerlerde gösterilmesi o kadar saçmadır. mesela benim izlediğimde beyaz vergi vermemiz konudunda bize çeşitli telkinlerde bulunuyordu. alakasız insanların alakasız konularda yaptığı yorumlara hiç bir zaman itibar göstermemişimdir. bir erman toroğlunun kaza sigortası reklamında oynaması ya da beyazın vergi reklamında oynaması saçma gelmiştir bana. konumuza dönelim.

cep telefonumla oynarken birden insanların kapıya doğru yoğunlaştığını farketmemle sebepsiz şekilde ben de kalabalığa karıştım. meğerse vapurda güzel yerlere oturmak için yapılıyormuş bu. üzülmedim desem yalan olur zira bekleme salonuna ilk gelen 2 3 kişiden biriydim. hakkımın gasp edildiğini düşündüğümden gıdım gıdım ön saflara doğru yol aldım. bu konuda oldukça becerikliyimdir. çaktırmadan sanki önde yakın arkadaşım varmış kararlılığında 'pardon öhmm pardon' diyerek ön tarafa geçiyordum. orda biri 'şş bilader nereye' dese verebileceğim hiç bir cevabım yoktu. neyse vapur yanaştı. koşar adımlarla ilerlemeye başladım. vapura binmek için 2 yol vardı. ya bu kadar büyük bir tesis yapılmasına rağmen vapura binmek için kullanılan ilkel tahta. ya da çok önemli işlerim varmış gibi davranıp lastiklerin üzerinden atlamak. aceleci olmamama karşın atletikliğimi göstermek adına sağlam bir adım alarak vapura doğru bir atlayış gerçekleştirdim. vapura atlayıp ayak basınca kendimi 8 altın madalya kazanmış phelps gibi hissettim. omuzlarım bile bir kaç santim genişlemiş olabilir emin değilim.

en güzel yere geçmek için 'yoğun olan yer iyidir' desturuyla en kalabalık yere doğru ilerledim. vapurun arkada tarafıydı. havanın güzel olmasından dolayı insanlar doluşmuştu buraya. martılara simit atmak isteyen de bir tayfa vardı. ben hem boş bir yer hem de güzel ve tabii ki yalnız bir kızın karşısına oturmak amacıyla çok kriterli bir yer arama yarışına girmiştim. ama ne yazık ki böyle bir yer yoktu. hayal kırıklığı yaşamanın verdiği melankoliyle anında telefonumda bu anlar için özel hazırladığım şarkı listesini devreye sokmalıydım. cebimden çıkardığım o kabloları çözülmesi imkansız gibi duran kulaklığı kullanmak için el becerimi konuşturmaya karar verdim. çok zordu. hep zordur. kulaklık hiçbir zaman düzgün kalmaz cepte. ama sonunda başardım ve kulağıma takıp telefonun tuşuna bastım ve şarkı kulaklarımda yankılandı...

'anlamazdıın anlamaaaazdın... kadere de inanmaaazdıın'

akabinde eeh yeter be sıktınız deyip metallica'yı açtım. bu daha iyiydi sanki.

fotoğraf: Cem Vedat Işık

4 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Beyaz bir sayfa






bildiğin ilkokul hatıra defterine döndürmeyelim beyaz sayfa falan. ama ilk deneme pek hayırlı olmamıştı blog adına. şablon falan pek bi fenaydı. anasınıfı çocuğuna verseler daha iyisini yapardı tahminimce. neyse geçti o günler.

arada spor blogu hazırladım güzel tepkiler aldım ne güzel yazıyosun diye. sonra bi gün arkadaş 'olum sen bunu yazıyosun da ne geçiyo eline' gibi bişey söyledi. lan dedim harbi ha niye yazıyorum spor falan. bildiğin tuncay chelsea'ye gidicek memo 45 sayı attı falan gibi şeyler yazıyodum. yaratıcılık 0 yani. hani dedim google adsense olur para kazanırım reklamlardan. google'da olmaz dedi senin site bizi geliştiremez. hayır sanki google'ı ben kurtarıcam. 3 5 bişey atsalar devam ederdim de neyse.

şimdi bu blogu yazmaya devam edicem. ilk plan böyle genel yazılar tespitler falan. sporu karıştırmayı düşünmüyorum. bilimum sözlüklerde yazıyorum zaten. 'aragones dede lan kıh kıh kıh gibi'. yorum yapmanızı istiyorum. yıldızlı oy şeysi koydum. oy falan verin. tek sorun sürekli takip edilmicektir tahminimce. o yüzden duyanlar çevresine falan söylesin. bak gelecek vaadden bi blog var takip edelim. sık kullanılanlarımıza ekleyelim hatta blogu izleyelim kalabalık görünsün diye çeşitli dedikodular çıkarılabilir. hadi bakalım.

2 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

Selamlar

Tekrar başlıyorum blog olayına. Bu kez daha güzel daha şık daha içerikli.

2 yorum var. oy verme şeysi yok yorum için tıklat

wibiya widget